1 Mart 2010 Pazartesi

ezel

Ezel yaa ezel. aslıyla beraber resmen gözlerimiz dolarak izledik ezel’i. Nasıl bir aşktır bu? Biri birini nasıl bu kadar sever? Bir adam bir kıza nasıl böyle bakar? Birine nasıl bakılır böyle, allahımm o nasıl bir bakmadır öyle. Nasıl bir aşktır aralarındaki. Resmen imrendik, kıskandık, ahhh çekerek izledik. ömer ve eyşan (yine eskilerin amınsandığı bi sahne) ara sokakta, eyşan kaçıyor,  ömer arkasında. Sonunda yakalıyor eyşanı aralarında demir parmaklıklar. İkiside ağlıyor. Ömer öyle çok seviyor ki eyşanı, öyle güzel ve öyle gerçek seviyor ki onu, bize bu sevgiyi öyle güzel hissettiriyor ki. Sadece imrenerek gözlerimiz dolarak izliyoruz onların aşklarını. Ezel söz veriyor eyşan’a onu hep seveceğine koruyacağına onun yanında olacağına. Evlerinin hayalini bile kuruyorlar, en ufak detayı gözden kaçırmadan. İleride sahip olmak istedikleri köpeklerinin ismini bile kararlaştırıyorlar. Oyuncak at’ı, koltukları, bahçeyi.. her şeyi…ezel tıpkı geçmişte düşledikleri gibi bir ev hazırlıyro eyşan’a. Ama bunlar konuşulurken eyşan’a öyle bir bakıyor ki, kimse kimseye böyle bakamaz heralde. Öyle sahiplenerek bakıyor ki ona, öyle aşkla, öyle güven vererek bakıyor kii… ahh ahhh var mı böyle bir aşk dedirten cinsten yani.
Ezel dizisi beni çok düşündürüyor. Dürüst olmak gerekirse sıra dışı bir hikayesi yok. Ama hedef kitlesi olan Türk milletini tam kalbinden fethediyor. Haksızlık yapılan kişinin intikamı.. olduk olası çok severiz böyle hikayeleri. Özümüzde hepimiz çok duygusal insanlarız. Kötüden alıp iyiye vermeyi, yapılan bir kötülüğün intikamının alınmasını, karşı tarafı şaşırtacak şekilde oyunlar oynamayı ve kaybedeceğimiz düşünülürken son anda kazanmayı çok severiz. Ramiz Dayı'nın Kerpeten Ali'yi şaşırttığı, tabiri yerindeyse dumura uğrattığı her saniyede inanılmaz keyifleniriz. Severiz oyunlar oynamayı.. Elimiz en güçlüyken zayıfı oynamayı, en cesurken korkağı oynamayı, en bağımlıyken bağımsız gibi davranmayı... Neticesinde karşımızdakini şaşırtmayı ve gücümüzü göstermeyi.
Sonuna kadar mağduru koruruz, kollarız. Ezel'in kazanmasını isteriz ama bir yandan da kerpeten Ali'nin ne kadar pişman olduğunu anlayıp kıyamayız ona. İki duygu sömürüsüne kanarız 1 dakikada. Adam öldüren, en yakın arkadaşlarına kötülük yapan adamı, iki gözyaşı döktü diye affederiz hemen. Eyşan'ın bakışları sertken küfürler ederiz, ne kadar üzgün olduğunu anladığımızda kollarımıza alırız. Toplum olarak hiç dayanamayız göz yaşlarına. Ne kadar fevri tepkiler verip yakıp yıkıyorsak o kadar da çabuk affederiz herkesi. Duygusal insanlarız biz, kim bizi daha çok etkiliyorsa anında gideriz onun peşinden. Ta ki bir diğeri bizimle konuşup bizi etkileyene kadar...
İyi analiz yapmış senaristler. Hepsinin ellerine sağlık. Toplum olarak içimizi bu kadar kıpır kıpır eden, her bölümü mutlu sonla biten, sanki kendi zaferimizmiş gibi bizi gururlandıran bir diziye ihtiyacımız varmış. Ve Ramiz Dayının her cümlesinde bize öğrettiği özlü sözlere. Onun sayesinde şair olduk, düşünür olduk, özlü sözler kitapları alıp okur olduk. Artık her pazartesi akşamı mutlu ve gururlu uyuduğumuz gibi özlü sözler dağarcığımızda her hafta bir kademe daha gelişiyor.. Meğersem bizim Ramiz Dayı'ya ne çok ihtiyacımız varmış :)

4 yorum:

  1. ah ahh hiç unutamam o sahneyi kenan ya kenan bakış duruşş on numara hani eyşan demişti ya gülüşünü özledim en çok gülüşünü dünyada hiç kötülük yokmuş gibi gülüşünü özledim işte en iyi tarifi bu bence ya bende istiyorum kenandan bi tane her eve lazım valla ama aybikemle ikimize bir tanede olur ortak kullanırız vallaaaa bi akşam senle bi akşam benle;);) nası fikirrrr

    YanıtlaSil
  2. sevmedim bu fikri. o sadece benım olmalı paylaşamam kimseyle aahah kıskanırım çokk :)

    YanıtlaSil
  3. hadi lennnnnnnn o benimdir o benim ancakkkkkkkkk

    YanıtlaSil
  4. iyi al senın olsun, bi kenan yüzünden senı mı kırıcam. wentworth miller benım olsun yeter :)

    YanıtlaSil