10 Nisan 2013 Çarşamba

Pragma

                         


Uzun zamandır ilk kez bir oyunu bu denli çok görmeyi istedim. Ne zaman bilet almaya yeltensem oyun kapalı gişe oynadığından ya bana uyan tarihe bilet bulamadım ya da bilet olan tarih bana uymadı. 9 Nisan İstanbul'daki son oyun. Her ne olursa olsun gitmeliydim. Ve sonunda biletimi aldım. Hem Buğra Gülsoy ve Serhat Teoman'ı tiyatroda çok merak ediyordum, hem de Pragma'nın konusu beni fazlasıyla cezbetmişti. 

Pragma GET yapımın sahneye koydukları ilk oyun (yanlış hatırlamıyorsam) Get yapım Buğra Gülsoy-Serhat Teoman ve Emre Erkan'ın birlikte kurdukları şirket. Kendi deyimleriyle, şımarabildikleri yer. Emre Erkan ve Mert Öner'i daha önce tanımıyordum, bir de Sertaç Arı'yı. Onları bu oyun sayesinde tanıdım.

Oyun birbirinden farklı dönemde yaşamış Ted Bundy, Andrei Chikatilo, Albert Fish, Richard Ramirez ve Charles Manson’ın hayatlarına gönderme yaparak “Onlar gerçekten suçlu mu? Yoksa suça itilmiş insanlar mı?” sorusuna cevap arıyor. 

Başka bir değişle, siyahın içindeki beyazı anlatıyor bize. Beyazın siyaha dönüş hikayesini seriyor gözler önüne. 'neden'i-'niçin'i sorgulatıyor. 

Psikoloji, çok içinde olduğum ve uzun bir süre derslerini aldığım bir alan. Oyunun konusu da Psikoloji üzerine kurulunca çok benlik oldu haliyle.

Pragma farklı çevre-aile ve farklı suçlardan dolayı bir arada olan bu 5 katilin üzerinden bir Tiyatro oyunu kurgusunun yapılabileceğini sergiliyor izleyicilere. Seçilen seri katillerin ortak özelliği ise hepsinin Dünya üzerinde ilk 10'da yer almaları ve hepsinin idama mahkum edilmiş olması. Oyunun konusunun alışa gelmiş olmamasının yanında sergileniş biçimi de oldukça farklı ve ilgi çekiciydi. 

Salona girerken ortada bir küp görüyorsunuz ve oyuncular bu küpün içinde yerini almış ve bizler yokmuşcasına hareket halindeler. Herkes yerleştikten sonra oyun başlıyor. Oldukça gerilimli, kanlı ve bunun yanında seyirciyi fazlaca tatmin eden bir oyun. Oyunu izlerken kaç kez sıçradım hiç bilmiyorum. Serhat Teoman'ın Mert Öner'in boğazını sıktığı sahnede neler hissettiğimi, nasıl zor yutkunduğumu  anlatamam bile.

Oyuncuların hepsi inanılmaz başarılı. Hepsini çok beğendim. 

Buğra Gülsoy, tıpkı Kuzey Güney'de izlediğimiz gibi. Rolün hakkını fazlasıyla veriyor. 

Mert Öner ve Emre Erkan'ı daha önce izlemediğim ve tanımadığım için kendime kızdım. İkisi de çok iyilerdi. Mert Öner öyle yaşayarak oynadı ki. Sanırım role en yakın rol yapmak böyle bir şey. İnanılmazdı.

Serhat Teoman'a gelince. Bir sahnede öyle öfkelendi ve bağırdı ki. Sanki o küpün içinden çıkacak ve birimizin boğazına yapışacakmış gibi hissettim. İlk kez bir oyunda, bir oyuncudan çekindim. Bana bu ilki de yaşattı Pragma.

Gelelim Sertaç Arı'ya. 70 dk boyunca hiç kıpırdamadan uzandı sahnede. İddiaya girdik, bu kesin şişme bebek diye. Sonra bir de baktık ki, Sertaç Arı. Kendisini de çok tebrik ediyorum. Sonuçta ekip oyunu bu.

Oyunun genel toparlamasını yaparsak, alışa gelmişin dışında bir oyun. Tiyatro oyunu izliyor gibi değil kesinlikle. Tanıklık ediyorsunuz olaylara. İtirafları dinliyor, etrafı sorguluyorsunuz. Suçlu gerçekten suçlu mu? Suça iten daha mı suçlu? Suçlular suça itilen insanlar mı? diye düşünüp duruyorsunuz oyun sonunda.Yargılarını tekrar  değerlendirebileceğin düşünce balonları oluşturuyor kafanda.

Umarım tekrar oynarlar. İzlemeyenler varsa ya da benim gibi bir daha olsa yine izlerim diyenler varsa, -ki var, biliyorum. Bizler için İstanbul'da tekrar olsun bu oyun. lütfen.


                           


                                       

*aybikem'in notları;

Oyunun bir bölümünde ışıklar kapanıyor ve ben o an oyuncuların o küpün içinden çıkıp bizlerin yanına geleceğini düşündüm. Hatta çıkışta sohbet ettik, birçok kişi aynı şeyi düşünmüş, beklemiş.
Serhat Teoman elini cama dayayıp öyle gözünün içine bakıyor ki.. sen rahatsız oluyorsun bu bakışlar karşısında ( hayır ben olmadım) ama o olmuyor. Bakıyor öyle. çok da güzel bakıyor.
Bir replikleri var, -ki biz Petek'le eriyip bittik. "-Yanına gelicem, sevicem seni, okşuycam. İnanmıyorsun di mi?" biz inandık, ama gelmedin, gelmedin :))
Serhat Teoman yakışıklılığının, beğenildiğinin çok farkında. oyunu izlerken hissediyorsunuz siz de zaten.  hani Ramirez hala hayranlarıyla yazışıyor ya, ben de bu katille yazışabilirim. öyle yani. 
daha çok yazarım da, gerek yok. ilkokulda yazılan platonik aşk mektubu seviyesine kadar indim, farkındayım da. napiyim? :)


                    

merak edenler için, oyundaki seri katillerin profilleri;

Buğra Gülsoy “Ted Bundy”:  (24 Kasım 1946 - 24 Ocak 1989) tık-tık
Serhat Teoman “Richard Ramirez” (28 Şubat 1960 ) tık-tık
Emre Erkan “Andrei Chikatilo”:  ( 16 Ekim 1936) tık-tık
Mert Öner "Albert Fish": tık-tık




Yazan-Yöneten: Buğra Gülsoy          
Sahne Tasarım: Kaan Güreşçi
Yönetmen Yrd.: Ezgi Bakışkan
Reji Asistanı: Koray Tahir Ön
Asistan: Z.Sevi Yılmaz
Makyaj: Ebru Süren
Afiş Fotoğrafı: Mehmet Turgut
Afiş Tasarım: Berkcan Okar
Andrei Chikatilo: Emre Erkan
Albert Fish: Mert Öner
Richard Ramirez: Serhat Teoman
Charles Manson: Sertaç Arı
Ted Bundy: Buğra Gülsoy


3 Nisan 2013 Çarşamba

bitti

daha önce uzun uzun yazmıştım başımızdan geçenleri. geçen yaz 24.07'de nasıl da hayatımız değişti vs.
o günlerde bu zamanları asla hayal edemiyordum. her şey kötüydü sanki, kötü hep sabitti.
ameliyat, ardından kemoterapi, radyoterapi derken hepsi bitti şimdi.
son kez hastanedeydik. artık her sabah erkenden hastanelere gitmek yok. canının yanması yok, gün saymak yok.

3 aylık rutin kontroller olucak şimdi, 5 yıl devamlılıkla. bu süreçte umuyoruz ki tüm tahliller de bizi mutlu edecek sonuçta olacak ve kanser tamamıyla hayatımızdan çıkıp gidecek. bir daha geri dönmemek kaydıyla!

bu arada tüm Maslak Acıbadem ekibine sonsuz teşekkür ediyoruz. 

annemin tüm doktorlarına, hemşirelerine, danışmanlara, tüm personele. 9 aydır evimiz oldu adeta orası, bu süreçte öyle güzel ilgilendiler ki annemle. iyi ki doktorlarımız var.