26 Eylül 2010 Pazar

19 Eylül 2010 Pazar

geliyorlar.

evett geliyorlar. sonunda geliyorlar. hani şu projemiz vardı ya; comenius. sonunda ilk proje toplantısı için Türkiye'ye geliyorlar. 28.09 salı günü 11 de Atatürk hava alanından karşılamaya gidicez onları. 4 ispanyol, 6 polonyalı 4 de macaristandan geliyor. acayip heyecanlıyım, onlara rehberlik yapmak için tanışmak için sabırsızlanıyorum, artık ayın 28'i olsun ama!! onlarda en az benim kadar heyecanlı, hepsi istanbulu gezmek için sabırsızlanıyor, heyecanlanıyor. 5 gün falan bizimleler. belki 2 tanesini falan bizim evde misafir edebilirim. çok net olmamakla birlikte var öyle bi planım :) önce bi gelsinler, sonra bakıcaz bişiler. her neyse, geldiklerinde her şeyi tüm detayıyla anlatıcam zaten. fotoğraflar falan.

birisi

biri vardır; sizi hiç üzmeyen, koşulsuz seven, güvenen, yapma dediğin hiçbir şeyi yapmayan, kendinden önce seni düşünen, seni senden daha çok seven, önemseyen, yanında olamadığı zamanlarda kendini suçlu hisseden, seni mutlu edebilmek için yapabildiği hatta yapamadığı şeyleri bile yapmaya çalışan, senin için değişen ama seni olduğu gibi kabul eden, değiştirmeyen. bildiği her şeyi sana öğreten, seni büyüten, canım diyen, canın olan, en önceliği olduğun, tüm hayallerinde senin de olduğun, sensiz bir hayat düşünemeyen, ne yaparsan yap kızmayan, %100 haksız olduğunda bile sırf seni kaybetmemek için tarafsızlığını kaybetmeyen, olayları hep tatlıya bağlayan, dünyanın en iyi insanı, meleği.. kısaca her şey olan. her şeyin olan. sen ve o artık tek kişi olan. işte o, 'o'.

15 Eylül 2010 Çarşamba

aslında, ama. yok yok.

aslında çok uzun zamandır yazmak istediğim bir şeydi bu. hep aklımda olan ama bir türlü yazma cesaretini kendimde bulamadığım. ama yinede en yazılası.. belki de hakkında yazılmayı en çok hak eden. şimdi tüm cesaretimle yazıyorum, sanırım şuan hazırım buna. ve eğer şimdi yazamazsam bir daha asla yazamam, biliyorum. kişi ya da obje değil bu. bir yer de değil, ya da bir olay. tamamıyla benim ruh halim, hissettiklerim, özlediklerim, hatırladıklarım, hiç unutmadıklarım ya da unutamadıklarım. görmek istediğim ama bir türlü göremediğim, özlediğim ama dokunamadığım, istediğim ama benim olamayanım. çok sevdiğim ama söyleyemediğim, sahip olduğum ama kaybettiğim. bıraktığım ama hep yanı başımda olmasını istediğim, üzdüğüm ama üzmeyi hiç istemediğim.. ya da terkettiğim ama onsuz olmayı hiç istemediğim.. yazmayı çok istediğim ama kelimelere sığdıramadığım. türkçemin yetersiz kaldığı bildiğim tüm kelimelerin anlamsızlaştığı, gördüğüm her şeyden daha güzel ve anlatamadığım kadar hatta hiçbir zaman anlatamayacağım özel 'o'. (yok, hayır kişi değil bu)

bazen böyle hissediyor insan. kötü oluyor. bir de hepsi üst üste gelirse, çok fena. net, kötü. yinede anlatamıyorum. anlatabilirim ama kendimi tutuyorum şuan. yapmadığım bir şey bu, yapamadığım. hissettiğim her şeyi hemen söylerim. içimde tutamam asla. ama şuan kişiliğimle ters düşüyorum. onuda şaşırtıyorum, farkındayım. ama susacağım. anlatamayacağım daha fazla. yazamayacağım. evet gurur duydum kendimle. hayran kaldım kendime. ve susuyorum. belki sonra, ama şimdi değil. hiç değil.

12 Eylül 2010 Pazar

kupaya 1 kala. türkiye, türkiye, türkiye..


Kim ne derse desin, basketbol futboldan çok daha keyifli. ben mest oluyorum izlerken, kendimden geçiyorum. Basketbolda son saniyeye hatta son saliseye kadar kazandık diyemezsiniz. kazanan son salise dolmadan belli değildir çoğu zaman. şaşırtır sizi, ağlatır, tüylerin diken diken olur izlerken, adrenalin miktarın artar, hop oturur hop kalkarsın hatta çoğu kez yerinde duramazsın, kalbin duracakmış gibi gelir, nefesin kesilir. her saniye saatler kadar önem taşır basketbolda. o sahada bende olsaydım diye delirirsin, yenince sevinçten ağlarsın.. heyecanın kralını yaşatır sana, her saniyenin önemini dank ettirir kafana. basketbol yaşam biçimidir, alıştın mı bırakamazsın, çok fena alışkanlık yapar. mutlaka seversin, taparsın hatta. değişiktir, tarifi zor, eşi benzeri yoktur. yoksa siz bu duyguları futbolda yaşayabileceğinizi mi sanıyorsunuz? yok öyle bişiy, kandırmayın hiç kendinizi.

biraz önce 12 dev adamımızla gurur duyduk, o kadar zor olan bir şeyi başardılar ki. tarihte bir ilk bu. oynadığımız diğer maçları baz alırsak çokta olağanüstü oynamadık ama kazanan bizdi. önemli olanda bu zaten. tam maç bitiyor derken 4.05 saniye kala yeniliyorken Kerem Tunçeri'den o muhteşem basket geldi. 0.5 saliseye galip girdik ama Semih Erden'in o bloğunu unutmak ne mümkün. büyüksünüz. finaldeyiz yaa finaldee. daha ötesi var mı? finalin adı Türkiye. Şimdi yarın gece ABD yi yenicez. evet yenicez. o kupa bize gelicek, bizim olucak. hani diyorlar ya; Bu Türkler çok oluyorlar. işte biz asıl yarın gece çok olucaz. evet başarı bizde alışkanlık yaptı. 12 dev adamımıza güveniyoruz, her koşulda arkalarındayız. yarın gece o kupayla sarhoş olucaz, kendimizden geçicez, sabaha kadar zaferimizi kutluycaz.  iyi ki var -lar, iyi ki var -lar.. seviyoruz sizi tatlı dev adamlar..

*Ben basketbol oynadığım günleri çok özledim, onlar sahadayken o kadar kıskanıyorum ki onları. ahh eski günler.
*"Cenk Akyol" evet çok yakışıklı :)
*Basketbol kesinlikle futboldan daha keyifli
*12 dev adam sizinle gurur duyuyoruz.
*Biz o kupayı alıcaz, net

9 Eylül 2010 Perşembe

p. s. i love you




ben bu filme bayılıyorum. evet en son dün akşam izledim, kaçıncı izleyişim hatırlamıyorum ama her izlediğimde ağlayabilme gibi bir özelliğim var benim. Gerard Butler zaten bana göre tüm zamanların en yakışıklı adamı. oyunculuğunada laf yok. sonuç itibariyle muhteşem bir aşk filmi.

ps. evet hepimiz böyle bir aşk yaşayalım, ama sonsuz olsun.. hep yanımda olsun.

12 Dev Adam

öyle işte

bazen hak edene hak ettiğinden çok daha az değer veriyoruz ya da hiç hak etmeyeni çok daha önemsiyoruz. bu hiç adil değil aslında. farkındayım bazen bunu bende yapıyorum. yakın bir zamanda yine oldu. üzülmeyi hiç hak etmeyen hatta dünyanın en iyi insanlarından biri diyebileceğim birini üzdüm. ve onu üzdüğüm için bende çok üzüldüm. ve öyle bir şey ki o bu yaptığım karşısında yine kızmadı, o benim üzülmemi istemediği için benim onu üzdüğüm gibi üzmedi beni. belki bana kızsa ya da kızgınlığını üzüntüsünü dile getirmiş olsa bende bu kadar kötü hissetmezdim ama ağzından beni kıracak tek bir kelime dahi çıkmadı. o kadar olgun ki.. o kadar iyi ki..

senden çok özür dilerim. seni üzmeyi hiç istemedim ben. barıştık, değil mi?

8 Eylül 2010 Çarşamba

objektifimden..



Benim objektifimden Tarkan..


      









07.09.10 tarkan




28.08-07.09

aslında hiçbir sanatçıya hayranlık durumum yoktur, sempatik gelir bazıları.. ama oldum olası konserleri severim. eğlencedir benim için, rahatlıktır, gizlenen türlü duyguların en rahat biçimde ortaya çıkış biçimidir, keyftir, sesin kısılana dek şarkı söylemektir, ayaklarının altı ağırıncaya kadar tepinmektir, özgürce dans edebilmek, kendini serbest bırakabilmektir. benim en büyük eğlencelerimdendir. beni tanıyan tanır, bilen bilir; kenan doğulu konserlerini nasıl kaçırmam. her yaz nasıl kuruçeşmede yerimi alırım :) bu sene biraz değişik oldu. babamla beraber tarkanın konserine gitmeye niyetlendik, önce baya isteksizdim. bana göre gereksizdi tarkan konseri, lüzum yoktu. ama babam bayyaa kararıydı ve akabinde bilet olayını halletti geldi. sonra ne mi oldu? konser günü hatta konsere saatler kala gelmekten vazgeçti sevgili babacım! bizde nec, mer ve ben üç kız çıktık yola, doğru harbiye açık hava tiyatrosunaa.. 21.45 de çıkması gereken sevgili sanatçımız 22.10 gibi nihayet belirdi sahnede. ben baya suratsızım tabi o dakikalar 'nerde bu adam, neden yok vs.' diye söyleniyorum. 'acımıycak' adlı benim taptığım şarkıyla başlıyor konser ve ben adeta mest oluyorum, suratsız aybikemden eser kalmıyor haliyle. deli gibi oynayıp boğazımız acıyana kadar şarkılara eşlik ediyoruz. yeni albüm 10 numara, zaten eski  şarkılarına diyecek birşey bulamıyorum. istemeyerek geldiğim konser hayatımın en güzel gecelerinden biri oluyor o sırada. bu konser 28.08 konseri. tadından yenilmiyor tarkan, ahh!! o kadar harika. ardından öğreniyoruz ki; 07.09 da bir konser daha. ne olduğunu anlamadığımız bir şekilde akşamki konserin biletleri avcumda beliriyor :) hazırlanıp yine yola koyulmaca. evet ben her konser sonrası tarkana aşık olma yolunda ilerliyorum. kim ne derse desin adam star. tartışmasız star. o sahnede devleşiyor adeta. 5000 kapasitelik mekan 6500 kişi ile 8 gün full çekiyor. bu çok büyük bir başarı aslında. alkışlar tarkan'ımıza..

bi kere adamın sahnesi olağanüstü, oraya çok yakışıyor. duruşu, bakışı, konuşmaları, hali, tavrı.. benden tam not alıyor, net yani.

sonra ben hayatımda hem bu kadar kıvrak ve seksi dans edebilen ama aynı zamanda erkeksi tavırlarıyla insanı kendine hayran bıraktıran bir başka insan türüne rastlamadım. adam çokk seksi.. dans etmek bir erkeğe ancak bu kadar yakışabilir.

o dans ederken, insan kendini sahneye atıp ona sarılmak hatta öpmek istiyor. evet ben konser boyunca bu fikirle dolaştım :) itiraf.

insanlarla iletişimi çok iyi, konser boyunca gerek bakışı gerek poz verişi ya da size öpücük atıp göz kırpmasıyla sizi kendinize önemli hissettiriyor ve oradan mutlu ayrılıyorsunuz. hani bana dün gece öpücük attı yaa, o yüzden yani :)

ayrıca tam bir ana kuzusu :) çok tatlıydı anne-oğul arasındaki diyaloglar

sonuç olarak; adam türkiyenin tartışmasız starı, üzerine kimseyi tanımam. hakkında kim ne derse desin, kulaklarım tıkalı, ben onu seviyorum. ayrıca çoook yakışıklıda :)

necc, aslı ve benim içinde tarkan'ın da olduğu çok güzel planlarımız var aslında ama sanırım buraya yazmam pek doğru olmaz.

bu arada seneye tekrar yerimizi alıcaz konserlerde ve her ne olursa olsun o adamı öpücem. kafaya koydum bunu :) beni bilirsiniz dediğimi yaparım. yapıcam bunu, ahhh o seksi adamı 1 kez bile olsa öpücemmm..

sanırım seneye yaza görüşmek üzere..

3 Eylül 2010 Cuma

eylül..

eylül gelmis hoş gelmiş.. yine sonbahar gelmiş; eylül ekimin habercisiymiş.. ekimde aybikem'in d. günüymüş :)

fazlaca sıcak geçen yazın ardından üşümeyi özlemişiz sanki! çok değil, az. bana kalsa 12 ay yaz olabilir, hiç şikayet etmem deee... birazcık fazla sıcak oldu sanki. o yüzden eylülün gelişi güzel oldu. geceleri battaniyesiz uyuyamıyorum artık, ya da bahçede hırkasız. sahil soğuk esiyor, uzun bişiler şart. ellerim zaten yaz-kış soğuk benim, ona alıştım artık. bir çiftte üşüyen ayak eklendi tabi. yumuşacık terlikler mutlaka ayaklarda.

o zaman tekrar hoş geldin eylül.. iyi ki geldin..

ps. ellerim ve ayaklarım şuan buzz gibii. hatta burnum bile.
      ama üzerimde hırkam varr, gerçekten varr..