31 Aralık 2010 Cuma

h.g 2011

Daha dün gibi hatırlıyorum, 2009 biterken yazdıklarımı.
Ya da 1 ocak 2010’u falan.

Üzerinden tam 1 yıl geçmiş, koca 1 yıl geçmiş, hem de hiç anlayamadan.
Tamam geçen yıl içinde aynı şeyleri söylemiştim. doğru. ama bu yıl bildiğin hızlı geçti. n'olduğunu anlayamadan, daha dün gibi herşey. o derece hızlı.

-Hem çok çirkin hem de çok güzel bir yıldı bu yıl.
Hem yeni heyecanlar, hem de hiç bilmediğim duygular kattı bana.
Sevinçten de üzüntüden de ağlattı beni bolca. Zaten sulu gözlüyüm, iyice ağlak bir kız oldum bu yıl.
-İyice büyüttü beni, 20 li yaşlara iyice alıştırdı, sevdirdi.
Hatta bir de +3 eklendi.
23 oldum 23. Bayyaa büyüdüm ben.
-Çocukluk hayalimi gerçekleştirmek için kocaman bir adım attı bu yıl.
O yüzden 2010 biraz daha özel. Geçen yıl çalışmalarına başladığımız comenius projemiz kabul edildi, fonlandı. Koordinatörüm (öhöm, öhöm)
yaniiii haziranda İSPANYA.
Öncesinde şubatta Macaristan falan.
O yüzden kocaman bir teşekkür 2010’a.
Ha bu arada, İspanya ya gidince mutlaka Barcelonalı futbolcular ziyaret edilecek.
Yoksa olmaz, hayal yarım kalır :)
-Hayatımda hiç gitmediğim kadar doktora gittim bu yıl, hem de hastaneleri hiç sevmezken.
İlaçlarla baya haşır neşir oldum o yüzden. Artık hasta olmiiyim, lütfennn!!!
-Çok çok üşüdüm ben bu yıl, hala da üşüyorum.
-Eskinin eskide kaldığını ve eskiden artık ne kadar uğraşırsan uğraş,  yeni olamayacağını öğretti bir de güzel yıl. Ve bana sevdirdi bu fikri.
-Çok güzel bir yaz geçirdim bu yıl, bir kaç saat içinde verilen ani tatil planları. Yanımda çok çok sevdiğim 5 tatlı bayanla. Gezdik eğlendik..
-Gökhan ve Ümit’i evlendirdik bir de bu yaz. Rüya gibi 2 düğün.. evet 2 kuzenimi de başka kızlara kaptırdım bu yıl!
Heheh, böyle de kıskancım, napiim.
-Yazmaktan hiç sıkılmadım, tam gaz devam. Hiçbir şeye vakit bulamamaktan sürekli yakınırken, yazmak için hep vakit bulabildim ben.
-Çok komik bir şekilde şampiyon olamadı bu yıl fb. ben formamla kala kaldım ortada. şampiyonluk diye yola çıkarken, gece yarısı bile olmadan eve dönmece.
-Büyükbabamı çok özledim ben, babanemide.
-Annemi, babamı çok fazla seviyorum. onlar için ölebirim.
-İnsanları mutlu etmek çok daha güzel bu yıl. karşılık beklemeden. Sevmek, birileri için bir şeyler yapmak.
Birini az da olsa gülümsetebilmek.
ya da birinin gülümsemesinin sebebinin sen olduğunu bilmek falan.
-güzel bir sosyal sorumluluk projesine adım attım bu yıl birde, ha devamı da gelecek.
-İtalyancaya merak sardım, öğrenicem.
Ama İspanyolcayı da öğrenmek istiyorum.

"2011’e dair hiçbir isteğim yok, beklentim de yok. Ne yaşanması gerekiyorsa o olsun." demiycem bu kez.

2011'den çok şey bekliyorum. beklentilerim tavan.

Birsürü güzellik olsun istiyorum. Biri gelsin ve her şeyi düzeltsin, yeni hevesler yenilikler getirsin bana.
Çok şaşırtsın bu yıl beni.
Çok çok gülümsetsin, çok mutlu etsin.

Bolca gülelim, mutlu olalım hepimiz..

Seviyorum ben sizi, herkesi. 
Herkese mutlu mutlu seneler şimdiden..

27 Aralık 2010 Pazartesi

Öyle işte

Ben bu yılın güzel mi yoksa kötü mü geçtiğini anlayamadım. Kararsızım. Özellikle şu son 1 haftam oldukça berbat. Mutsuzum. Sıkılıyorum. Üzülüyorum. Özlüyorum. Ve bunların hepsi sebepsiz.
İstemediğim ortamlarda bulundum şu 1 haftada, üzülmeyi hiç hak etmediğim insanlar tarafından üzüldüm, yanlış anlaşıldım. Ya da bende üzdüm. Çirkin konuşmaların hatta birazda yüksek seslerin bulunduğu bir karmaşanın tam ortası bırakıldım. Hem de nasıl özlemişken.
Hiç olmadığı kadar ağlamak geldi içimden. Çok çaresiz hissettim kendimi, nedenini hiç bilmezken.
Birde üzerine bir sürü hastalık ekleniverdi. Bağışıklığım bu kadar kuvvetliyken, ben o kadar hiç hasta olmazken, duygularımın karmaşıklığı, üzüntülerim, mutsuzluklarım bağışıklık sistemini de çökertiverdi. Evet o da darma duman. En ufak şeyden hasta olabiliyorum şimdi. Şuan bunu yazarken de oldukça hastayım mesela, lahana gibi kat katım. Üşüyorum, hemde çok.
Bu yazıyı neden yazdım? Onu da bilmiyorum. Öyle işte, içimden geldi diyelim.
Şimdi uyuycam biraz. Farkındayım saat henüz çok erken, ama dedim ya; hastayım ben.

20 Aralık 2010 Pazartesi

Tiyatro boğaziçi..


Onları izleme fırsatı bulabildiğim için ciddi şanslıyım ben. Ya da Burak arkadaşım olduğu için falan. Sanırım ilk 2007 de izleme fırsatı bulmuştum onları, hayran kalmıştım hepsine. “Tiyatro Boğaziçi”



Geçen yıl her ne kadar istesem de hiç fırsatım olmadı gidip izlemeye.

Ama bu yıl acısını çıkardım. “ Moliere Efendi” ve “Selam Sana Shakspeare” iki oyunu da izledim. Tek kelimeyle muhteşemler.

En büyük tutkularımdandır zaten tiyatro. Bayılırım kendimi oyunun içine sokmaya, bende onlarla sahnedeymişim gibi hayal etmeye, o atmosfere dahil etmeye, o karakterlere bürünmeye.. Sanırım tiyatronun büyüsü de bu.

Ee bi de sahnedeki arkadaşın olunca izlemek ayrı bi güzel tabi. Gurur duyuyor insan, hoşuna gidiyor, mutlu oluyor. 



Moliere’i ilk Boğaziçinde izlemiştim, Shakspeare’i de Afife Jale de sanırım. Moliere bizim okulda da oynadı sonra, 2. kez sıkılmadan izledim. Hatta 3.’yü bile izleyebilirim. Abartı değil, o kadar iyiler. Çok çok iyiler.



Azıcık oyunlardan da bahsedeyim.

2 oyununda temposu muhteşem bir kere, gözünü kırpmadan izliyorsun, güldürücü, düşündürücü ve çok sürükleyici.. Oyuncuların enerjisi hiç bitmiyor, mest oluyorsun onları izlerken. Hayran gözlerle bakıyorsun hepsine. Aralarındaki iletişimde muhteşem, hiçbir kopukluk yok. İnanılmaz uyumlu hepsi. Ve zaman zaman bizlerin gözlerinin içine bakarak konuşmaları da çok etkileyiciydi doğrusu. En azından ben çok etkilendim.



Biz okuldaki oyun sonunda tatlı oyuncularla da tanıştık, hepsi birbirinden güzel, ve iyi niyetli insanlar. Gözlerinin içi gülüyor hepsinin. Ben çok sevdim onları, sanki hepsi çok uzun yıllardır tanıdığım insanlar gibi, çok samimiler, çok doğallar. Çok ben gibiler, biz gibiler. Ama bi gerçek var ki; hepsi bizden çok çok yetenekliler. Haklarını yememek lazım.



Lafın kısası herkesin mutlaka izlemesi gereken oyunlar “ Moliere Efendi” ve “Selam Sana Shakspeare” ve hatta Tiyatro Boğaziçinin tüm oyunlarını izlemeli herkes, takip etmeli. Bilmeli herkes bu yetenekleri, tanışmalı mutlaka.



Ciddi anlamda çok yetenekli olanlar var aralarında ve bu yetenekler kaybolup gitmemeli. Etrafta başarıyı o kadar hak etmeyen insanlar alkışlanırken, bu kadar hak edenler gümbürtüye gitmemeli. Bir şekilde fark edilmeli. 


 Oyunların detayına çok fazla girmek istemiyorum, belki bu yazıyı okuyan birkaç kişi merak eder ve izlemek ister. -ki böyle birşey olursa ben çok mutlu olurum. o yüzden sürpriz olsun. Ama olurda merak edip izleyen olursa, hem bu zamana kadar izlememiş olduğu için kendine kızacak, hemde bana onun bu güzel oyunlarla tanışmasında bir parça da olsa katkım olduğu için teşekkür edecek. biliyorum :) 

Sadece 1 video buldum oyunla ilgili,buradan bakabilirsiniz.



Bunlarda tatlı oyuncularımız, büyük yeteneklerimiz.