29 Ocak 2013 Salı

diş

2 hafta önce falan sanırım, belki biraz daha önce. gecede 1236448527 kez gördüğüm rüyalardan biri. ben zaten hep çok rüya görürüm. daha önce de bahsetmiştim zaten. ben ve ilginç rüyalarım.

Merve'yle Demet'e gidecektik, yatıya. ilk kez kalacaktık Demet'in evinde. klasik kız muhabbeti, yatağın altına anahtar koyalım da evleneceğimiz kişiyi görelim. çok severim ben böyle şeyleri, yani inanmadığım, çok saçma ama eğlenceli. sonrasında anlatıp gülebileceğim şeyler. gitmeden 1 gün önce bizim evde konuştuk bunları, gece tam yatarken "Allah'ım hadi bana o kişiyi şimdi göster" diye konuştu iç ses. güldüm yattım.

sabah dehşetle uyandım. çünkü gördüüüm =)

bir yoldayız, yürüyoruz, elinde ipad var, koyu yeşil kılıf (ayrıntıyı hiç kaçırmam) çok uzun değil, ama kısa da değil. tahmini 1.80-1.82 civarı. kısacık saçları var, 3 numara gibi. zayıf değil, ama çok kocaman bir şey de değil. yani arkadan iyi. yüzünü göremedim. of.

sonra benimle konuşmaya başlıyor. çok güzel bir ses tonu var. anlatamıyorum ama duysam tanırım. öyle.
birden ağzını görüyorum sonra, dişleri çok kötü. köpek dişleri o kadar yukarıdan başlıyor ki.. görsen korkarsın. sanki mamut! diğer dişleri minicik, alt dişler komple berbat. yamuk, yanlış yerde, büyüklü küçüklü.  o rüyayı benimle birlikte görmeniz lazımdı, o kadar korkunç. keşke rüyamı videoya çekebilseydim ya da en azından fotoğrafını çekebilseydim. olabilitesi olsaydı ya bunun!

ben de çok aşığım ona (acaba neyine) evleneceğiz, hazırlıklar, koşuşturmalar vs. bunları da görmeyi ihmal etmedim.

böyleydi rüyam, trajikomik.

Veee sonra..
İşte asıl olay burada başlıyor, rüya sonrasında olanlara, gördüklerime..

şaşırdım mı? hem de çooook
anlatacak mıyım? asla

ps. benim rüyalarım hep çıkar ;) ve ben gördüm.

... Demet'in evinde kaldığım gece kimseyi görmedim rüyamda, gerek yoktu zaten.
gelelim 2. soruya, diş önemli mi? evet.
ama birinden sadece diş yüzünden vazgeçilir mi? HAYIR

her yakışıklının bir kusuru olurmuş, seninki de Diş olsun, n'olcak ;)

çözümü de var bunun, dişçiye gider en güzel dişleri yaptırırız sana, üzülme :))

öperim.

13 Ocak 2013 Pazar

kendime not.


kendime bir söz verdim, hiç kimseden hiçbir beklentim olmayacağına dair. böylesi daha mutlu edici.
en büyük yanlışı herkesi kendimiz gibi sanarak yapıyoruz. bu net. olaylara hep bizim düşündüğümüz gibi bakıp, bizim düşündüğümüz gibi devam etmesini bekliyoruz. sonucu öyle olmuyor. sonra üzülüyoruz. hemde çok!

ikili ilişkilerde de böyle. arkadaşlık, eş-dost vs.de de böyle. beklentisiz yaşamak en güzeli öyleyse. hiçbir karşılık beklemeden. hem böyle olunca, sonucunda küçücük bir hediye bile alsak joker oluyor. o kişinin hesabına yazan +1!

ben çok düştüm bu hataya. hata değil aslında, beklenti. ama sonra çok üzüldüm, gereksiz yere çok taktım her şeyi kafama, çok düşündüm. ve hep kendimi üzdüm. hepsi bu.


kadın olarak dünyaya gelişimle de alakalı olabilir çok fazla düşünmek. başkaları için de hatta. erkekler düz mantık, kadınlar hep detaycı. hep her şeyi düşünen.

bizim evde de böyle. bir an anımsadım, ilkokul zamanlarım. babam için bizi okula bırakmak, sabah kalk, okul formanı giy, tut babanın elinden, hadi okula.. böyle kolay. düz mantık dedik ya.

ee peki öncesi? bizim uyanmamız, kahvaltımız, odalarımızın toplanması, çantamız hazır mı?, kahvaltı, formalar ütülü mü, saçım toplu mu? ve daha aklıma gelmeyenler..

bunlar annelerin işi. en küçük ayrıntıya kadar. çok düşünüyoruz, çok ayrıntıcıyız, olmak zorundayız.

işte bu yüzden erkekler baba, kadınlar anne. hep söylerim ;)

...


ben biri için önemli olan herhangi bit şeyi unutmuyorsam, onun yanında olmam gereken her özel anında yanındaysam, karşımdakini öylesine bir günde mutlu edebiliyorsam, onu çok düşünüyorsam, ondan da bunu bekledim kendim için. X kişisi için, aybikem gibi düşündüm. aybikem hep yanındaydı, o da şimdi yanımda olsun. aybikem şu özel günü unutmadı, X'de unutmasın. X'de aybikem'e güzel sürprizler yapsın. X'de aybikem'in X'i düşündüğü kadar aybikem'i düşünsün istedim. bekledim. olmayınca üzüldüm. üzüldükçe üzülmemem gerektiğini öğrendim. kimseden bir şey beklememem gerektiğini öğrendim. beni mutsuz eden her neyse, durum-kişi farketmezsizin hayatımdan çıkarmayı öğrendim. kişileri aybikem gibi düşünmeden sevmeyi öğrendim. büyümek sanırım bu. ya da akıllanmak.

sınıflandırdım kişileri.
ayşeyle sinemaya gitmek mi zevkli oluyor? -ayşeyle sadece sinemaya gittim.
merve çok iyi sır mı tutuyor? -ona sadece sırlarımı verdim.
mertle gece eğlenmek mi en keyiflisi? -mertle sadece gece çıktım.

özel alanımdakileri saymıyorum. onlar canlarım. onlarla herşey güzel ;)

uzun vadede plan yapmamayı çok sevdim.
yarını, bugünden daha fazla önemsememeyi çok sevdim.
adım atarken, 1 adım sonrasını değil de, attığım adıma odaklanmayı çok sevdim.
"o ne der" diye düşünmeyi çöpe attım. artık sadece aybikem'i mutlu edecek şeyler yapıyorum.
"an"lık yaşamak çok keyifli. "şimdi"nin tadı muazzam.
çok yaşanası.

siz de deneyin ;)
öperim.

9 Ocak 2013 Çarşamba

korku

eskilere gidelim biraz. 5-6 yaşlarıma. korku kelimesiyle henüz tanışmamışım. hiçbir şeyden korkmuyorum. gürültüden, ambulans sesinden, yüksekten, asansörden, kapalı yerlerden..
lugatımda öyle bir kelime yok.

şimdiye gelelim.
kronik korku hali.
her şeyden. gece tek kalmaktan, karanlıktan, gök gürültüsünden, asansörden, kapalı alanlardan, hastalanmaktan, sevdiklerime bir şey olmasından, ölümden, üzülmekten..

"korku" kelimesinden bile korkuyorum. korkmayı kabul etmişim, üzerine gidemiyorum.
geçenlerde yağmur yağdığı bir gün, Selda, ben ve Damla. Yeniköy'de sahildeyiz, arabada elimizde sıcacık içeceklerimiz elimizde. deniz dalgalı, gökyüzü hüngür hüngür ağlıyor. bulutlar bağıra çağıra kavga ediyor. saat 20:30 civarı. her yer çok karanlık. şimşekle aydınlanıyor her yer. ve ben korkudan ölmek üzereyim. kızlar şaşkınlıkla bana bakıyor ve rahatlatmaya çalışıyor.
 anlam veremiyorum, bir ışık-ses beni nasıl böylesine korkutabilir?
kalbimi adeta yerinden çıkacakcasına hızla çarpabilir? 
eğer evdeysem o sıra nasıl beni korkudan uyutmayı reddettirir?

korku fena şey.