24 Aralık 2012 Pazartesi

Galaksi!

insanın parmaklarının beynine yetişememesi diye bir şey var. hatta zaman zaman ağzım bile yetişemiyor. onu da söyleyeceğim, bunu da yapacağım, bunu da yazacağım derken kendi beynime yenik düşüyorum. o minicik kıvrımlı yapıya yetişemiyorum. saniyede a konusundan z konusuna geçmeyi başarabiliyor. insanın kendine yetişememesi kötü. kendi düşüncelerine falan.

burçlara inanıyorum. çok küçük istisnalar dışında hiç şaşmadı.

oğlaklar hep sinir, hep hiç anlaşılmayan, hep en soğuk, hem duygusal hem de duygusuzun teki. kapalı kutu. açabilene aşk olsun.

ikizler hep en sevdiğim. en eğlendiğim.

boğalar da öyle. çok tatlılar.

yengeçler. al evlen. o derece.

terazi zaten ben. denge burcu olup insana kendi içinde bir sürü gelgitler yaşatan.

bir de yükseleneniz ikizlerse yeme de yanında yat oluyorsunuz. ben öyleyim ya! haha şaka bir yana ama, bazen beni ben de anlayamıyorum. kendimi anlamadığım zamanlarda insanlar beni çok güzel anlıyorlar ya, işte o zaman hiç anlayamıyorum.

bir anlaşılmazlar serisidir gidiyor. anlayana teşekkür.

tamam, devam ediyorum.

insan her geçen gün nasıl da değişiyor. tanıdığı herkes başka bir yaşantıyı öğretiyor. okuduğu her şey farklı bakış açıları geliştirmesini sağlıyor. değişen dünya diyoruz, öyle değil. değişen insan, değişen fikirler, değişen gelişen (!) bizler, dünyayı değişmeye iteleyen, var gücümüzle sürükleyen bizler. yoksa dünya hep aynı. bir güneşin etrafında, bir kendi etrafında. dön, dur.

beynim benim dünyam. ailem uydum. en yakınlarım gezegenler. fikirlerim yıldızlar. uzay'da ben ve hayallerim. güneşim, yok!

beynimi dünyaya benzettim, çünkü o da sürekli çalışan. hiç uyumayan. her zaman iki işi bir arada yapabilen. hep herkesi düşünen, onlara yaşam alanları sağlayan, uğraşan, hep hep hep aktif olan.

ailem uydum. tıpkı ay gibi. her ne olursa olsun, asla değişmeyen. değişmeyecek olan. ne bir eksik ne bir fazla.

gezegenler, seçebildiğim ailem. canım diyebileceklerim. isim vermeye gerek yok. onlar zaten biliyor yerlerini.

fikirlerim yıldızlar.

evet bazıları kuyruklu. en güzeli. bir de gerçeğe çevrilince. yeme de yanında yat.

yıldızlar gibi çünkü fikirlerim. gece başımı yastığa koyduğum an beliriyorlar kafamda. sürekli yer değiştirip. evetler hayır oluyor, hayırlar belki, çok sevdiğim en tahammül edilemeyen, en sevmediğim en canım.

yani yıldızlar gibi değişiyor benim de fikirlerim. bazen çok belirginleşip, çok net hissettiriyor kendini. gümbür gümbür geliyor.

bazen de fikir belirdiği an kayıp gidiyor, yok oluyor. en gözükmeyeninden.

uzay. aybikem ve hayalleri.

sonsuzluk, hem çok uzak, hem çok yakın. hem çok ütopik hem çok gerçek. ama en güzeli.

hayalleri olmayan, hayal kuramayan insanları anlayamıyorum. birlikte hayal kuramayacağım insanları etrafımda görmek dahi istemiyorum.

hayal kurmak güzeldir, kurduğun hayalleri gerçeğe çevirmek ise en güzel. yapılabilir mi? elbette. aksini düşünmek ahmaklık olur zaten.

güneş.
sahi güneş nerede? -o yok.
olacak mı? -bilmem
üşüdüm mü? -evet

gelsin mi? -..........


eskiden olanaksız şeyler vardı benim için. asla olmazlar. çaresiz kabul edip, karşısında çaresiz kalmalar.

sorgulamadan, düşünmeden tamam deyip, istemediğin şeyleri buyur etmeler.

bitti gitti hepsi.

ben istersem, istediğim şeye hayatımda yer açarsam, ve onun benim olacağına bu güzel beynimi inandırırsam (-ki ne istersem yapabileceğime ve olacağına her şeyden çok inanıyorum) o olur. mutlaka.

olumsuz hiçbir düşünceye yer yok artık.
beni bu dünyaya kim gönderdi? -Allah.
beni en çok kim seviyor? -Allah.
her şeyi kim biliyor? -Allah.
her şey kimin elinde? -Allah.

sorularım, cevaplarım her şey Allah.

ben onu çok seviyorum. o da beni çok seviyor. benimle konuşuyor. beni dinliyor. bana öneriler sunuyor. tam düşecekken elimden tutup kaldırıyor.

İnsan sevdiği birini üzer mi? üzebilir mi? -hayır.

işte o da beni üzmüyor. ne istersem veriyor.

hayatıma giren herkesi bir şekilde ben buyur ettim. kimse öylesine benim hayatımda değil. ben Allahtan istedim. o cevap olarak karşıma çıkardı.

ben istemesini bildim, o da beni çok sevdi.

ben birini deli gibi görmek istemesem, o olmadık bir yerde karşıma çıkar mı? istedim, çıktı.

tam bir şeye ihtiyacım olduğunda o çok alakasız bir şeyle karşıma çıkıyorsa, bu ne şans ne tesadüf. daha ötesi. Allah duyuyor, eğer gerçekten istersen, inanırsan istediklerini yapıyor.

beni duyuyor.
beni seviyor.

-bence seni de seviyor ki!

22 Aralık 2012 Cumartesi

nasıl gelirsen gel 2013!

sadece alışkanlıktan yazıyorum. hiç sevimli bir yıl olmadı 2012. daha ocak ayında teyzemin hastaneye kaldırılıp acil ameliyata alınışıyla sevimsizliğini gözüme sokarca belli etti. o an bildim kötü bir yıl olacağını. her neyse, şöyle bir sene dökümü yapalım bakalım.

şubat ayında anneannemi aldı benden. canımın bir parçası koptu gitti. öbür dünya +1 daha sevimli gözümde. sevdiğim herkesi alıyor benden. anneanne-babaanne-dede-büyükbaba kimse yok şuan etrafımda. bayramların da tadı yok o yüzden. bayram büyüklere şımarıp sırnaşmak değil mi? işte sırnaşabileceğim herkes  gitti, hiç kimsenin torunu değilim ben artık.

sonrasında kısa bir süre İspanya'daydım. tam soğukların ortasında. kız kıza güzel mini iş+tatil oldu. donduk ama gezmeyi de ihmal etmedik. festivallerine katıldık, yakışıklı ispanyollarla tanıştık, dans gecelerine katıldık, biz de dans etmeye çalıştık, bolca alışveriş yapıp çok eğlendik.

yaz için süper bir Londra tatili yaptık amcamla, sonrasında da Kıbrıs. biletlere kadar her şey tamamdı. Boğaziçine Burak'ın oyununa giderken Eniştemin vefat haberini aldım. dondum kaldım.

çok geçmeden, annemin rutin kontrolleri onu önemsiz (!) bir ameliyata sürükledi. sonuç: KANSER! benim annem! berbat bir yaz geçirdim, geçirdik. tedavi hala sürüyor. son 2 kemoterapi kaldı. sonra radyoterapi, umarım sonrası iyi olacak. hep söylüyorum ya, korkmuyoruz senden KANSER!

Arzu ve Sam'le 1 haftalık Polonya gezimizde çok mutluyduk. hayatımızda hiç gülmediğimiz kadar güldük. hiç yürümediğimiz kadar yürüdük. hiç içmediğimiz kadar içtik. bir daha gider miyim? hayır. eğlendim mi? hem de çok.

Sinem evlendi bu yıl. Düğününde olamadım. Kuzenimin düğününde olamadım. Ankara'da 1 haftalık eğitimdeydim. Ne uçak saatini, ne eğitimin saatini tutturamadım, erteleme yapamadım. olmadı. ama Sinem çok güzeldi. Kınasında çok oynadık, çok güzeldik. Çok mutlu olsun kuzum.

İngiltere'ye gidemediğimden bahsetmiyorum bile.

Mehmet Erdem'i canlı canlı izledim sonunda. Yine çok beğendim. Aşık oldum. Şarkılarına ayrı, kendine ayrı.

Gripin çok güzel bir albüm çıkardı.

Nil'i çok seviyorum. şarkılarını, yazılarını, tarzını.

Mehmet geldi askerden! olley.. bir de nişanlandı. ona da ayrıca olley olley :))

arkadaşlarımı çok seviyorum. onlara sahip olduğum için dünyanın en şanslı insanı olabilirim.

iyi ki hayatıma girmiş dediğim kimse olmadı bu yıl. ama iyi ki hayatımdaymış dediğim çok oldu. hiç yakın olmadığım kişiler, öyle çabaladı ki yanımda olmak için. en yakınıma kadar geldiler. iyi ki geldiler.

İspanyolca öğrenicem diye yırtınırken, yine öğrenemedim. kalıpları ezberleyip kaldım.

21 Aralıkta kıyamet kopmadı. Maya tutmadı.

Comenius Projem nihayet bitti. oh rahatım.

tenis oynamayı çok özledim.

Bir sürü tesadüf ötesi şeyler oldu yine. hayır yazmayacağım.

Tanımadığım bir kişiyi çok fazla tanıyorum. hoşuma gidiyor. belki de bu kadar zaman beklediğim kişi de o. bilmiyorum.

yeni yıla Murat Boz'la gireceğiz. aslında hiç sevmem o gece dışarıda olmayı ama bu yıl farklı olsun dedik.

bu arada hala iphone5'im yok. ama Gökhan'da var. çok kıskanıyorum, okuyorsan bil sende!

2013'e gelince,

2012 beni çok üzdü. çok ağlattı.

2013 sadece sağlık getirsin. başka hiçbir şey istemiyorum.
annem, babam ve Reşat iyi olsun.

hastalık olmasın hayatımızda.
o kadarcık.

herkese çok sağlıklı bir yıl diliyorum.

17 Aralık 2012 Pazartesi

Mevlana.. Şeb-i Arus anısına..


Bir gün Mevlana eve girer ve hanımı ona sorar;bu kadar aşıksın Mevlaya şükürler olsun bu aşkı yaşayıp yaşatana peki bana ne kadar aşıksın der; Mevlana hanımına şöyle der; Sen benim; Yaradan'dan ötürü yaradılanı sevişim, Bir adım gelene on adım gidişimsin... Ve herkesi olduğu gibi kabul edişimsin...Sen benim;Bugünüme şükür veyarınıma dua edişim,Azla yetinişim,çoğa göz dikmeyişimsin, Ve kapanmayan avuç içimsin...

Sen benim; Yaradan’dan ötürü yaradılanı sevişim, Bir adım gelene on adım gidişimsin. Ve herkesi olduğu gibi kabul edişimsin. Sen benim; yalandan ve sahteden kaçışım, Riyadan bıkışım, gerçeği arayışımsın Ve nihayet doğrunun tadına varışımsın

Sen benim; haksızlığa ve zulme baş kaldırışım, Mazluma kucak açışım, zalime düşmanca bakışımsın Ve mağdurdan yana tavır alışımsın

Sen benim; bugünüme şükür ve yarınıma dua edişim, Azla yetinişim, çoğa göz dikmeyişimsin Ve kapanmayan avuç içimsin

Sen benim; hayat ve kaderle inatlaşmam, Ekmek için kavgam, bitmek tükenmek bilmeyen davamsın Ve zorluklara karşı yılmayışımsın

Sen benim; menfaate ve çıkara tepkim, Almak için verene öfkem, ille de karşılık bekleyene lanetimsin Ve alayına isyan edişimsin

Sen benim; ahlaksızlık ve yozlaşmayla mücadelem, Para için kendini satana küfredişim, başkalaşana verip veriştirişimsin Ve eskiyi özleyişimsin

Sen benim; duygusal yaradılışım, En ufak şeyi kafaya takışım, kolay unutamayışımsın Ve bundan bir türlü sıyrılamayışımsın

Sen benim; sonsuz sadakatim, Merhametim, hissiyatim, şefkatimsin Ve aman diyene yüz çevirmeyişimsin

Sen benim; her şeye rağmenim, Asla pes etmeyişim, başımı öne eğmeyişimsin Ve ümidimi yitirmeyişimsin

Sen benim; yaşama ülküm, Namusa olan düşkünlüğüm, namussuzluğa küskünlüğümsün Ve gururum, onurumla olan bütünlüğümsün

Sen benim; karakterim ve kişiliğim, Objektif fikrim, subjektif hissimsin Ve hayata bakışımsın... 

16 Aralık 2012 Pazar

Tesadüfler kümesi

Tek başına kalmak oldukça iyi geliyor bazen. Yürümek, sadece kendini dinlemek, şarkılar dinlemek.
Yolumu uzatıyorum ara ara, sırf biraz daha fazla müzik dinleyebilmek için, beynimin içindeki soru baloncuklarını biraz daha yanıtlandırıp, sonsuzluğa uğurlamak için.
Saniyede milyonlarca şey geçiyor kafamın içinden, sorular, olaylar, olanlar.. Derler ya hani, kafanda yine ne tilkiler geziyor? Benim tilkilerim hiç eksik olmuyor, tilki sürüsü sürekli koşu halinde.

Dün konuştuk Damlayla, tesadüf mü bunlar? Olmayacak şeyler nasıl oluyor da oluyor, asla dediklerimiz nasıl da kabul ediliyor.

Budapeşte’de nasıl karşılaşmıştık mesela? Burada göremezken, habersizce, aynı tarihte, o soğuk karlı günde, eskiden heyecanın kelime anlamı olan o kişi Budapeşte’de karşımdaydı. Hem de hiçbir şey ifade etmeyerek!
 
Ya da gecenin bir yarısı yürüyen merdivenlerde onu görüşüm. Aynı salonda, belki 2 koltuk önümde ya da arkamda. beraber izlemişiz meğerse o filmi. 

Aklımdan birini geçirdiğim an beni araması, msj atması?

Sabahın bir vakti Kemerburgaz Komşu fırında kahvaltı yaparken dibimizin düştüğü o çocuğun akşam İstinyepark Boyner’de karşımıza çıkması? Öyle bakakalışımız falan?

Dünya çok mu küçük acaba?
Herkesle hem hiç karşılaşamayacak kadar uzağım hem de olmadık zamanlarda elimi uzatıp dokunabilecek kadar yakın? Tesadüf mü şimdi bunun adı?
O kadar çok şey var ki buraya yazmadığım. Tesadüfler kümesi bu. Bir şekilde alakasız bir yerde, olmayacak bir şekilde kesişiyor.
Adında tesadüf diyorlar sonra, gelip beni buluyor. Şaşırtıyor bir sürü.

herkesin mi başına geliyor acaba? bu kadar da olabilir mi dedirtiyor çoğu zaman. hiçbir türlü olabilitesi olmayan bir şey oluyor bir şekilde. çıkıyor karşıma, gözlerimi stainboy kadar kocaman açıyorum o an! ne olduğunu anlamlandıramazken, o "tesadüf" kelimesi çok yavan geliyor bana. ikna edemiyor beni.

diyorum ya, yazamadığım çok şey var. ama tesadüfün daha üstü bunlar.