26 Nisan 2010 Pazartesi

...

Kim olduğum ne dediğim ne yaptığım ne düşündüğüm ne söylediğim ya da ne söylemek istediğimin önemi var şu vakitlerde. Aklımda tek bir düşünce ve hangi yolu seçersem seçeyim neyi elersem eleyim beni oraya götürmesini istiyorum. tüm kalbimle. en yoğun duygularımla. Hiçbir şeyin önemi yok şimdi. Yapmak istediklerimi uygulamaya geçirdiğimde düşüncemle çelişkiler meydana getirse dahi sonuç aynı, sadece farklı yollardan. Uzatmıycam daha fazla. Saklamıycam da. Özledim, nedeni niçini yok! hem de fazlaca. Yanında olmak istiyorum, elini tutmak sadece. İyi mi, mutlu mu, beni özledi mi  yoksa aklına gelmeyecek kadar unuttu mu beni bilmek istiyorum. Eğer unuttuysa buna dayanabilir miyim onu da bilmiyorum. ama ben onun yanında olmak istiyorum. Ya da sadece sesini duymak, 1 kerecik dahi olsa sesini duymak, konuşmak. duygularım çok yoğun şu sıralar. Üzerinden onca vakit geçmişken ben kesinlikle unuttum derken hiç de sırası değilken bana onu hatırlatan onu bu denli özleten neydi ki bu kadar? Aslında özel olan hiçbir şey değildi. Birini özlemek için illa ki bir objeye fotoğrafa ya da herhangi bir dürtüye mi gereksinim duyar insan? Yok, vallahi yok. Ben hiç gerek duymuyorum. Son zamanlarda öyle kafamı kurcalıyor ki o. O kadar aklımdaki o. Düşünmeden duramadığımın yanı sıra inanılmaz bir özlem var şimdilerde. İsmini öyle çok telafuz ediyorum ki. sanki baktığım her yerde o var. Ya da ben öyle görmek istediğimden falan. Akıl veremiyorum bu hallerime. Bir gülüyor bir sebepsiz ağlıyorum. Bir çok kızıyor sonra hiç kıyamıyorum. Gündüzün normal seyrinde beni çok etkilemese de geceler fena şu sıralar. Ve en kötüsüde yapacak hiç bir şeyin olmayışı.
Farkındamısın hayatım senın yuzunden onca cevaplanmayan sorularla dolu. Nedenler niçinler o kadar meşgul ediyor ki beni. O kadar aklımdasın ki.  insanın kendi kendini kandırması gibisi yoktur bilirsin. kendimi kandırıyorum senin yüzünden! beynime oyun oynuyorum belki seni rüyalarıma sokarak. benim olabilme ihtimalinle olamama ihtimalini yarıştırıyorum sık sık. hep benim olabilme ihtimalin kazanıyor. objektif olan taraflarımı kaybettim sayende. haksızlığın haddi hesabı yok.
İstemesemde aklımdasın elimde olan bir şey değil ki. kalbim aklıma hükmediyor, beynimi yönetiyor adeta. istemesemde bu böyle.
Neyse demek istediğim; rüyalarıma hoşgeldin... küçük saplantılar edindim sayende. kendimi kandırmaya, üzmeye tam gaz devam ediyorum. Rüyalar benim. Seyrine de ben karar veriyorum. Evet hep benim istediğim gibi oluyor. Hep ben mutlu oluyorum, sen hep benim yanımda oluyorsun, hep benim oluyorsun. Ama bu benim rüyam. Buna da kimse karışamaz ya! Rüya da olsa bu böyle..

25 Nisan 2010 Pazar

iyi ki doğdun damlaaaa

Uykusuzluk, sıkıntı bir de alkol iiiişte bu süper üçlü bir araya gelince adama her şeyi yaptırır. Şu fotoğrafını çektiğimiz şaheseri gece 4 e doğru çizdim. Önce siyah göz kalemi ardından kırmızı ruj! Ahah. Bi dakka baya karışık olcak gibi sanki şöle en başından anlatmalıyım. Zaten saatlerdir bu anı bekliyorum hemde onca uykusuzluğuma rağmen. ilginç yada beni mutlu eden bi olay bi durum yaşamışsam bunu hemen yazmalıyım sevgili bloguma. Nihayet sevimli odamda tatlı  bilgisayarımla başbaşayız. Damlanın doğum günü için küçük çapta çok kalabalık olmayan bir grupla kutlama yapmaya niyetlendik. Kızlar da sorun yoktu da erkekler patıt patır fire vermeye başladı. Tamam kabul ediyorum bazılarının epey geçerli sebepleri var. Bizde olayı kızlar partisine çevirmeye yeltendik ki tolga aklımıza hiçç gelmedi her nedense. 8 güzel tatlı hatun giyinip ayarladığımız mekana doğru yola koyulduk. Gece hafif sessiz ve sakın başlasada zahide teyzemiz ortamı oldukça renklendirdi. (o nasıl bir enerjidir yahuu?? Kadıncağazın adı zahide değildir muhtemelen amaaaaaaa mekanın ismindendir ki bizler öyle uygun gördük. O artık bizim zahide teyzemiz.) tek erkek olarak gecemizi renklendiren tolgayı son anda barış gelerek bir nebze de olsa rahatlattı :) gece oldukça keyifli bu saatlerde. eskilerden parçalar çalıyor zahide ablamız, mikrofonu da verdi elimize ki ohhhhh değmeyin keyfimize. Damla yıne yapacağını yaptı ve 1. Miller da sarhoş. Ha bu arada içtiğim en kötü kırmızı şaraptı, böğğğğ.  Şarkılar danslar ve sarhoşlar olarak zahide teyzemizin ( tamam artık teyze demiycem sıktım farkındayım) mekanında bi hayli eğlendik ve 2. mekanımıza doğru yola koyulduk. tolga ve barışla geçen kısacık yolculuğumuzun ardından artık evimizdeydik. İçmeye ve tıkınmaya evde de devam ettikten sonra bir önceki geceden de hiçç uyumadığımız için uyku fazlaca sıkıştırmaya başladı. Ve kafalarda fazlaca güzel olunca yatmaya niyetlendik 4 e doğru ve girdik yorganların içine. Normalde aşırı derecede tembel ve bir hayli üşengeç olan ben söz konusu muzurluk olunca tembellik üşengeçtik bilmem. Nec  ve damlanın da aklını çelerek uyandırdım önce göz kalemi ardından kırmızı rujla başladım camlara yazılar yazıp resmler yapmaya. Kafa da güzel ya hanii, yaptığım hiçbir şeyi mantık süzgeçimden geçiremiyorum ki. Aklıma gelen gerekli gereksiz herşeyi herşeyi yapıp konuşmuşum yine:)  bir de fotoğraf çekiliyoruz yazdığım yazılarla falan. Pes artık! Saat 5 den sonra uykusuzluğa yenik düşüp olduğumuz yerde sızıp kalıyoruz ama 7 gibi cin gözler yine açılıyor. Damlanın doğum gunu de bölece sona eriyor falann. İyi ki doğdunn damlaaaaa. İyi ki varsın damlaaaa. Seni çokkkkkkkk seviyorummmm. Muckmuckmuckkkkkkkk =))))

19 Nisan 2010 Pazartesi

maksat bir selam!

Haklısın ne desen haklısın sevgili blog’um. Seni epey ihmal etmişim.  Yazmamışım falan. Bak inan şu an bile pek yazasım yok da sırf seni daha fazla ihmal etmemek adına yazıyorum bişiler.  Bu aralar pek maymun iştahlı oldum. Aklımda onca saçma fikir ve hepsine balıklama atlayacak bir deli cesareti  var şu vakitlerde üzerimde.  Onca işimin arasında bir de senaryo yazmaya başladım. İşte seni bu kadar ihmal edişimin en büyük sorumlusu bu aslında; senaryom. Dur bakalım henüz tam olarak bitmiş olmamakla beraber baya bi yol kat ettim kendileriyle. Oldukça şekil aldı ve şu sıralar bitecek olması an meselesi. Vurdulu-kırdılı ya da fantastik bir senaryo değil bu. Duygulu, aşklı, romantik azıcık gözyaşlı bana göre güzel bi aşk filmi olacak gibi. Tamam the notebook gibi bişi beklemeyin benden ama çok da kötü değil hani. Arşivlerde mutlaka yerini alması gerekmese de zaman kaybı olarak nitelendirilmeyecek kesinlikle! Şu sonunu da tam netleştireyim de buraya da yazacağım hemen.
Heh maymun iştahlı ben de kalmıştık en son. Vizyonda ki tüm filmleri izlemeye niyetlendim şu sıralar, deli gibi film izliyorum. Basket maçlarına dönüş yaptım bir de, efes ya efess. Kaya pekerr! Ahh ahhh. A.Şahenk ‘te oynanan tüm maçlarda orda olmak zorunluluğunda gibi hissediyorum kendimi, ya da istiyorum falan.  Bu arada tolgacığıma tekrar teşekkürler. Bir de tasarımla alakalı bişiler kafamın içinde dönmekte şu aralar. Nec ve sinonun da etkisi küçümsenmeyecek kadar fazlaca.  Ha bu arada şu nisan yağmurları artık sıktı yahu! Artık yaz gelmeli, haftasonu damlanın doğum günü, dün bjk yı yenmişiz, dolmuşta ki her lafımıza atlayan bjklı adam. Yarın asit yağıcakmış, Çarşamba yine efes maçı varmış, haftasonu uyuyamadığım için uyku fazlaca bastırmış falanmış-filanmış. Öptüm bymışşş. Hakkaten baymış. Çok saçma bi bitiş oldu şimdi bu. 

9 Nisan 2010 Cuma

kötü

Kötü bir gün olacağı sabahtan belliydi
Daha yatakta, tavana bakarken dedim “bu gün boktan bir gün!” olacak.Yani gözümü açtığım an bildim, açıklaması yok işte. Ve tahmin ettiğim gibi boktan tanımının yetersiz kaldığı rezalet ötesi bir gün geçirdim ve hala geçirmekteyim.Sabah küpemin tekini bulamamakla ardından fena bir mide ağrısıyla (-ki asla midem ağırmamıştır daha önce, ama beter bir şeymiş) başladım güne. Derken iç sıkılmalarım, fena halde daralmalarım ve aksilikler üst üste gelince sormayın gitsin yani. Kötüydü bu gün her şeyiyle kötü. Sıkıcı, gereksiz, iç karartıcı. Bir daha geri gelmesin cinsinden. Hafızamdan hemen çıkarmak istediğim hatta delete memory  yapmak istediğim bir gün falan. Oldukça fazla öfke, azıcık uykusuzluk, fazlaca huzursuzluk biraz da umutsuzluk falan. Oldukça gereksiz bir gün.
Bit artık lanet günn bitt, hiç sevmedim seni. Gelme bi daha olma lutfenn, gittt.

8 Nisan 2010 Perşembe

Tersine dönüyor dünya

Çocukken sevmediğimiz birçok şeyi büyüyünce seviyoruz, sevmediklerimizin de fena halde özlemini çekiyoruz.
Canım nasıl uyumak istiyor bilemezsiniz, öğlen uykularını hiç de sevmezdim çocukken. Zorla yatırırdı annem beni. Yatmamak için her şeyi yapardım. Ama şimdi kaçımız özlemiyoruz öğlen uykularını?
Yemek yemek eziyetti. Zorla tıkılırdı ağzımıza. Şimdi göbek eritmek için paraları saçıyoruz çoğumuz.
Eve girmek istemezdi canım. Sokak çocuğu gibi yat deseler sokakta yatardım. Şimdilerde ise ahhh keşke eve gitsem diye can atıyorum can.
Ders çalışmak hiç gelmezdi içimden yada kitap okumak falan. Şimdi gelişmek, geliştirmek için bir oda dolusu kitap okuyorum canı gönülden.
Küçükken en çok istediğim şeydi büyümek. Şimdi ise en çok istediğim şey küçülmek! Ah keşke çocukluğuma geri dönebilsem. Her şeyi başa sarabilme ihtimali olabilse keşke.
Erkekler yada. Erkekler denildiğinde o zamanlar aklımıza ilk gelen şey saçımızı çeken, haylazlık yaramazlık yapan pek haz etmediğimiz kişilerdi. Ama şimdi öyle mi? Hiç oluyor mu onlarsız?
Küçükken yolculuk yapmayı hiç sevmezdim. Ekstra sıkıcı gelirdi bana uzun yollar. Fakat şimdi en sevdiklerim kategorisine bile ekleyebilirim, seviyorum yahu yolculuk yapmayı.


Hepimizin vardır mutlaka; çocukken sevmediği ama büyüyünce çok özledikleri. Benim aklıma gelenler şimdilik bu kadarcık.

4 Nisan 2010 Pazar

Hiçbir şeye değişmem-teşekkürler

"Atlantis'den Gelen Adam" filminde FBI ajanları Anthony Hopkins'i götürürken Hopkins arabanın içinden Bobby'ye "Seninle geçirdiğim zamanların bir dakikasını bile hiçbir şeye değişmem" diye bağırıyordu.
Bir dakikasını bile hiçbir şeye değişmeyeceğimiz yaşadıklarımız....

Hiçbir gücün bizden satın alamayacağı dakikalarımız...

Bırakın bir dakikayı, belki bir saniyesini bile değişmeyeceğimiz anlarımız, anılarımız, yaşadıklarımız...

Şöyle bir düşünün bakalım hiçbir şeye değişmeyeceğiniz anlarınızı.

Size özel olsun, size saklı kalsın ama değerini bilin yine de.
O anları paylaştığınız birileri de varsa teşekkür edeceğiniz,
Lütfen bunu söyleyin onlara.
Önce yazın sonra paylaşın ki bilsinler duygularınızı...
Umarım vardır böyle anlarınız.
Umarım birden oldukça fazladır sayıları. Yoksa neden ve nasıl yaşadınız ki bu hayatı diye sorarım size.

Bu yazıyı ben yazmadım int. gezinirken rastladım ve inanılmaz beğendim. Ne kadar güzel insanın etrafında “seninle geçirdiğim zamanların bir dakikasını bile hiçbir şeye değişmem” diyebilecek ve bununla ilgili teşekkür edebilecek kişilerin olması.

Aklıma gelen bu yazıdan biraz daha farklı ama yazmak istiyorum yine de. Evet şu yaşıma kadar beni üzen, mutlu eden, kızdıran, şaşırtan, heyecanlandıran… birsürü insan oldu hayatımda. hepsine teşekkürler.



İlk önce Reşat Güner’e teşekkür ederim; Uzun zaman önce yanımızdan ayrılmış olmana rağmen  gözlerini hep üzerimizde hissettiğim, yaşarken de melek olan, gülen yüzlü, dünyanın en güzel gözlerine sahip olan, herşeyim. Seni o kadar seviyorum ki. Beni hep izlediğini, gördüğünü, yanımda olduğunu biliyorum. Beni sevdiğin, bana canım dediğin benim canım olduğun için. ilk aşkım olduğun, beni koluna takıp gezdirdiğin, gecenin 2sinde sırf ben istiyorum diye marketi açtırıp bana m.suyu ve gofret aldığın için. kendimi yanında prenses gibi hissetmeme izin verdiğin, bana prensesmişim gibi davrandığın için. ilk göz ağrısı olmanın vermiş olduğu mutluluğu ve rahatlığı hissettirdiğin, bana sımsıkı sarıldığın, beni koşulsuz sevdiğin, şımarttığın, şımarmama hep izin verdiğin için. beni hep çok sevdiğin en çok sevdiğin, benim farklı olduğumu, beni ayrı tuttuğunu beni her şeyden çok sevdiğini bana hissettirdiğin için. ağlamama, üzülmeme dayanamadığın, benim için hep en iyi olanı düşündüğün Reşat Güner’in torunuyum deme gururunu ve ayrıcalığını bana yaşattığın için. Büyükbabam olduğun. Her şey olduğun için. çokçokçok teşekkür ederim sana bitanem.


Reyhan Güner’e teşekkür ederim; Beni 9 ay boyunca karnında taşıdığı, beni doğurduğu, büyüttüğü, sevdiği sevgisini hiç esirgemediği için. Canım dediği, canından çok sevdiği için. Bana en sevdiğim yemekleri yaptığı, beni el üstünde tuttuğu, canım olduğu, yaptığım tüm şımarıklıklara huysuzluklara rağmen beni sevmekten hiç vazgeçmediği, hep benim iyiliğimi düşündüğü, beni bir arkadaşı gibi dinlediği, benimle gezdiği, bana sımsıkı sarılarak uyuttuğu için. Daha ağzımdan bir kelime çıkmadan ne söylediğimi anladığı, ileride dönüşmekten gurur duyacağım kadın olduğu için çokk teşekkür ederim annem.

Ahmet Güner’e teşekkür ederim; Benim babam olduğu için, beni canından daha fazla sevdiği, bana kıyamadığı 1 damla gözyaşıma dayanamadığı için. Gece üzerimi örttüğü, bizim için çalıştığı çabaladığı için. hak ettiğimden çok daha fazla imkanları bana sağladığı önüme mükemmel pürüzsüz bir yol çizdiği için. her dediğimi yaptığı, şımarıklıklarımı görmezden gelip beni herkesten çok sevdiği bunu bana hissettirdiği için. babaların şahı olduğu için, beni maça götürdüğü, bana sımsıkı sarıldığı için, annemi bulup benim dünyaya gelmemi sağladığı için. benimle eğlendiği, beni eğlendirdiği, lunaparkta bana oyuncaklar kazanıp benim kahramanım olduğu için. canım olduğu için. sana ne kadar teşekkür etsem az babacım.

Sinem ’e teşekkür ederim; Hep beni düşündüğü, benim için en iyi olanı istediği, zor zamanlarımda yanımda olduğu, beni ben olduğum için sevdiği, tüm mutluluklarımda yanımda olduğu, benimle beraber ağladığı için. Bütün sırlarımı anlattığım, bütün sırlarını anlattığın için. Sabaha kadar dertleştiğimiz, beraber keyifle vakit geçirdiğimiz, akıl hocam olduğu, bana ablalık yaptığı, onu ne kadar üzersem üzeyim bana kızmadığı küsmediği için. Çılgınlıkların kızı olduğu için, aklına eseni yaptığı, cesaretine hayran kaldığım için. pamuk gibi bir kalbi olduğu için. her şey için çok teşekkür ederim meleğim.

Mete’ye teşekkür ederim; Benimle oyunlar oynadığı, elimi hiç bırakmadığı için. beni tüm arkadaşlarıyla tanıştırdığı, çocukluk aşkım olduğu, denizden korksa bile sırf ben istiyorum diye benimle denize girdiği için. bana dondurma aldığı, oyunların sonunda beni kapımın önüne kadar getirdiği, beni öptüğü, sevdiği, izmiti çekilir kıldığı için. Yazın gelişini iple çekmeme neden olduğu, izmitin en güzel yanı olduğu için. her yaz beni beklediği, bana böyle masum ve güzel bir sevgi yaşattığı, eskiye gülümsetip özlettiği için çok teşekkür ederim.

Aslı Duralioğlu’na teşekkür ederim; Dostum, çocukluğum, hayallerim, her anım da yanımda olduğu, benimle beraber ağlayıp benimle beraber güldüğü için. anlara anlam yüklediği için. hayallerimde olduğu hayallerinde olduğum için. 4 yaşımda evcilik oynadığım, ilk aşkımı dinlediği, lise arkadaşım olduğu, kanbağı olmadan nasılda kardeş olunabileceğini öğrettiği için. ona her koşulda güvenebildiğim, onunla sabahlara kadar konuşup hiç sıkılmayacağım için. tüm huysuzluklarımı, şımarıklıklarımı görmezlikten gelip beni çok sevdiği için. bana hep güvendiği çok güvendiği için. 22 yıldır her an hep yanımda olduğu için. aybikem olduğu için. teşekkür ederim.

Damla Canca’ya teşekkür ederim; Sıcakkanlılığı, sevgisi, güveni için. evinin kapılarını sonuna kadar açıp evini evim, ailesini ailem yaptığı için. sırf ben istiyorum diye beni yalnız bırakmamak adına sabahın 5 inde bize geldiği için.  tüm sırlarını bana anlattığı, tüm sırlarımı anlatabildiğim için. canım  ne zaman sıkkın olsa hep yanımda olacağını bildiğim, ne zaman istesem benimle içip kör-kütük sarhoş olduğu, benimle gezdiği, tüm saçmalıkları yapabildiğimiz için. ağzımdan 1 kelime çıkmadan ne söylemek istediğimi anladığı için. her zaman doğal, saf ve çocuk kalabildiği için. ruh eşim olduğu için.

Necmiye Dereli’ye teşekkür ederim; Benim canım olduğu, kardeşim diyebileceğim 2. insan olduğu için. her zaman iyiyi doğruyu söylediği, onu ne kadar kızdırırsam kızdırayım bana küsmediği, huysuzluklarımı şımarıklıklarımı görmezlikten gelip onun için çok zor olsa dahi benimle arkadaşlık kurup en yakınıma kadar gelebildiği için. canım ne zaman sıkılırsa gece saat kaç olursa olsun benimle sabahlaraa kadar gezdiği, k.d konserlerinde benimle avaz avaz bağırıp deli gibi tepindiği için. kimsenin bilmediklerini bana anlattığı, evinde evim gibi rahat ettirdiği için. ona koşulsuz güvenebildiğim, kardeşim diyebildiğim, yeri geldiğinde benimle hüngür hüngür ağlayıp omzunda kendimi güvende hissettirdiği için. kardeşim olduğu için. canım olduğu için. Dostum olduğu için. her şey için çok teşekkür ederim.

Tolga Dikmenli’ye teşekkür ederim; Senden o kadar çok şey öğrendim ki. İyi ki varsın sen. Beni çok sevdiğin, çok güvendiğin, iyi bir dinleyici olduğun, ihtiyacım olduğu her an yanımda olduğun için. telefonlarını açmadığım, seni çoğu kez ektiğimde dahi bana kızmadığın küsmediğin için. sürekli arayıp seni unutmama izin vermediğin için. bir erkeğin yapabileceği tüm pislikleri yaptığın ve bunları bana anlattığın o an seni öldürmek istesem bile sana kızamadığım için. gerekli-gereksiz her konuda bilgi sahibi olduğun ve istemesem de bunları öğrettiğin için. beni sürekli basket maçlarına davet ettiğin, seni eksem de beni çok sevdiğin için. arkadaşlığını, dostluğunu esirgemediğin için. seni zaman zaman üzsem de bende seni çok seviyorum tolga.

Nurdan K.h.o’na teşekkür ederim; Nurdişim benim, ilkokulun ilk günü sıra arkadaşım olduğun, bana güvendiğin, beni çok sevdiğin için.  sarhoş olduğumda beni sakinleştirdiğin, evden kaçmama izin vermediğin için (sarhoşken, ahaha) şaka maka ama o gece sen olmasaydım soluğu kadıköyde alıyordum.  Ahaha. Bırak beni nurdan, ben onun yanına gidiyorum. Seni hep size geliyorum diye kandırsamda bana kızıp küsmediğin için. çocukluk maceralarımı sürekli anlatıp, ne manyak bir çocuk olduğumu dile getirdiğin, bunları anlatırken beni hayretler içinde bıraktığın ve sinir ettiğin ama her şeye rağmen seni çok sevdiğim için. pamuk kalbin, iyi niyetin, çocuk yanın için. kuznim olduğun için. muckkkkk.

Mehmet E. Bal’a teşekkür ederim; Tanıdığım nadir mükemmel insanlardan olduğun, iyi ki varsın diyebildiğim için. her zaman bana akıl verdiğin, benim için en iyiyi istediğin, en iyiyi düşündüğün için. yanında kendimi çok güvende hissettirdiğin, seninle konuşmak seninle dertleşmek bana çok iyi geldiği için. tuhaf hallerimi düzeltmeye çalıştığın, insanlara laf sokmamayı öğrettiğin, zaman zaman susmanın en güzel cevap olduğunu sonunda anlamamı sağladığın için. teşekkür ederim mehmetcmm

Eren Köter’e teşekkür ederim; atrapos! İhtiyacım olduğu her an onu arayabileceğim, ne zaman istesem yanımda olacağını bildiğim için. kötü gün dostu olduğu, pamuk kalbi ve sevecenliği için. her akşam bizi zorla bir yerlere götürdüğü, bütün dertlerini bana anlattığı, bana çok güvendiği için. Burger King=Eren olduğu, onun kadar yemek yemeyi seven başka bir insan tanımadığım –ki muhtemelen de tanıyamayacağım için. canım diyebileceğim birinin erkek arkadaşı olduğu için, gerçi bu ilişkide payım çok büyük ama! Neyse. Teşekkürler erencim

Cem K. İskender’e teşekkür ederim; Canım, çılgın arkadaşım, eğlence adamım olduğu için.  Arkadaşım olduğun, ilk başta senden nefret etsem de sonralarında bunu sana itiraf edebilecek kadar çok sevebildiğim için seni. M.city=buz pateni= cemmm olduğun için.  havuza girmeden yüzme öğretebildiğin, lafını hiç esirgemediğin çatır çatır söyleyebildiğin için. sevgini mükemmel gösterebildiğin, yanında çok eğlendiğimiz nadir adamlardan olduğun için. eğlence ortam adamım benim. Ahaha. Seni seviyorum annnemmmmmmm.

Sam Soetan’a teşekkür ederim; bana onu tanıma fırsatı verdiği, farklı olmanın hiç de  utanılacak bir şey olmadığını öğrettiği, ufkumu genişlettiği, beni hep sabırla dinlediği, bilmediklerimi öğrettiği için. insanlığı, sabrı, insanları sevmeyi, pamuk kalbi için. projelerde destek verdiği, beni çok güldürdüğü için.


Jordan’a teşekkür ederim; arkadaşlığı, sevgisi, mükemmel gülümsemesi için. Türkçe öğrenme çabaları ve azmi, onu tam unutacakken hep mail attığı, İngiltere de olsa bile kendini hep hatırlattığı unutturmadığı için. domates sebze mi meyve mi? 1 yıl bunu benimle tartıştığı, en az benim kadar inatçı olduğu, öğrettiği her şey için. iyi ki tanımışım diyebildiğim için, zaman zaman aklıma geldiği onu çok sevdiğim için.

David’ e teşekkür ediyorum; lanet olası hatta götün teki olarak sinirlerimi güçlendirdiği, onu gerçekten öldürmek istediğimde defolup ülkesine gittiği için. hayatımda tanıdığım en lanet en beter en uyuz en aptal en salak beni en sinir eden adam olduğu için. ara sıra mail atıp sınırlerımı tavan yapsa da şükür ki burada değil. Canın cehenneme lanet olası. Bir daha asla görüşmemek dileğiyle.

Lütfiye Ulutuncel’e teşekkür ederim; Bana benden çok inanıp güvendiği, üzerinden kalkamayacak sorumluluklar verip bunları başarmamı sağladığı için. Beni çok sevdiği, çok güvendiği, beni herkesten ayrı tuttuğu, benim farklı olduğumu inandırdığı için. Beni koruyup kolladığı, bir anne, bir abla sabrı ve şevkatiyle bana yaklaştığı için. Mükemmelde olsa mütevaziliği ile beni kendine hayran bıraktığı, dünyada iyi niyetli insanların olabildiğine inandırdığı, onu tanıma ayrıcalığını bizlere yaşattığı için.  İyi ki tanımışım dediğim nadir insanlardan biri olduğu için, ne zaman başım sıkışsa hiç tereddütsüz kendisini arayabileceğimi bildiğim, ve bu güveni bana verdiği için. Çok çok çook teşekkür ederim hocam, sizden o kadar çok şey öğrendim ki. aa unutmadan, inanılmaz güzel bir bayandır ayrıca kendileri.. :)) 

Muammer Rüzgar’a teşekkür ederim; Beni çok sevdiği, bana hep inandığı, halimi hatrımı sorup beni sadece bir öğrencisi değil de bir birey olarak gördüğü değerlendirdiği için. matematiği bana sevdirdiğiniz, illa ki her ders 40. sırada ki tahtaya gelsin diyerek 1 yıl boyunca hergün bana soruları çözdürdüğünüz için. 10 numara hocasınız, çok seviyorum siziiii.
Gökhan Fitoz’a teşekkür ederim; beni aynı anda hem kızdırıp hem güldürebildiği için. onu çok sevdiğim aynı anda nefret ettiğim, yanında aşırı eğlendiğim, çoğu zaman kavgalar ettiğim, eğlencenin dibine vurduğum tavlayı öğrettiği gün onu yendiğim için. bana aşırı benzeyip aynı zamanda tam zıttım olduğu için. hayatımın her döneminde yanımda olacağını bildiğim, ona çok güvendiğim, iyi bir sırdaş iyi bir arkadaş yada abim olabildiği için. attığı gereksiz mesajlarla çoğu zaman beni sinir etse dahi onu bu kadar çokk sevebildiğim için. her şey için çok teşekkürler.

Kaya Peker’e teşekkür ederim;  heyecandan yüzümün kızarmasına, kalbimin yerinden fırlayacak gibi olmasına sebep olduğu, benimle konuştuğu, sarıldığı, resim çektirdiği ve beni aşırı mutlu ettiği için. haftasonumu böylesi mutlu geçirmemi sağladığı için. telefonuma her baktığımda gülümsettiği, maçlarda heyecanlandırdığı, basketbolu sevdirdiği, tatlı gülümsemesi , sıcakkanlılığı ve doğallığı için. herşey için çok teşekkürler Kaya. ama çok yakışıklısın ki. ah ahhh yanii!! bi daha ki efes maçında görüşmek dileğiyle.

Mehmet A. Türkölmez’e teşekkür ederim; Beni çok sevdiği, bana değer verdiği, beni çok önemsediği, abim olduğunu hissettirdiği için. her zaman yanımda olduğu, hep yardımcı olduğu, beni ben olduğum için sevdiği, tatlı defne’nin babası olduğu, arada kanbağı olmadan onu abim kadar çok sevebildiğim için.  iyi ki seni tanımışım, ve hep ol.

Alkan Ateş’e teşekkür ederim; Bazıları vardır insan onların hep yanında, hep hayatında olmasını ister. Hep yanında olamasa da sadece sesini duymak bile güven verir ya hani  işte Alkan da aynı öyle benim için. çok özel çok ayrı. Gece yarısı bizimle tenis oynayan, 8 de arayıp 9 da kahvaltıya gelen,  onunla konuşunca kendimi iyi hissettiren, iyi k, tanımış dediğim nadir insanlardan alkan. Öğrettiğin, içinde olduğun her şey için çok teşekkür ederim. Enn kısa zamanda yine gel kahvaltılarımıza devam edelim. Özleniyosun ama, ona göre. Ahahah.

Esra Nalcacı’ya teşekkür ederim; hayatta tanıdığım en manyak diyebileceğim en uç insanlardan olduğun, seni aşırı sevdiğim, çok güldüğüm, çok eğlendiğim, bizde kaldığın, sabahlara kadar dedikodu yapıp saçma sapan konuşmalarımız için. gece yarısı yürüyüşlerimiz, ovit maceralarımız hatırladığım tüm güzelliklerde bulunduğun için. bende olmayan beni kıskandıran aşırı cesaretin için, cırtlak sesin, tatlı yüzün benim bitanecik esroşum olduğun için. seni bu kadar çok sevebildiğim için. bitanem benim çokçokçok seviyorum seni. Her şey için çok teşekkürler.

Tuncay Şanlı’ya teşekkür ediyorum; Lise zamanlarımı renklendirdiği için. her akşam arayıp gereksiz muhabbetler yapıp, ertesi güne malzeme çıkardığı için. günümün nasıl geçtiğini merak ettiği, Tuğba ve benle çok güzel konuştuğu, selda’yı hep terslediği, hatırladığımda çok güldüğüm için. bize maç analizleri yaptırdığı, gol attığında çok sevindiği, çok iyi oynadın dediğimde böbürlendiği için. ahahah. Tam zamanında hattını kapattırıp eğlenceyi tadında bıraktığı, ama onu iyi hatırlayabildiğim için. Fenerbahçe de oynadığı için. teşekkür ederim.

Selda Karaçöl’e teşekkür ederim; Lise zamanımı keyifli kıldığı, benimle gezip eğlendiği, beni zaman zaman kızdırsa da sonrasında kendini hemen affettirdiği için. sabahın köründe yada gece yarısı saçma sapan msjlar atarak beni güldürdüğü için. sarıyerde olduğu, ne zaman arasam yanımda olabileceğini bildiğim,  4 yıl boyunca tüm saçmalıklarını dinlediğim, kendine duyduğu tarifsiz özgüven ile helal olsun diyebildiğim için. hep sevdiği hep sevildiği, hep özlediği hep özlendiği için. çirkin sesiyle durmadan şarkı söyleyip, ona ne dersem diyeyim hiç kızmadığı için. manyak gibi araba kullanıp ilk kez beni hızdan korkuttuğu Seldacım azıcık yavaş git desem de kendi bildiğini okuduğu fena halde kafa olduğu, ama onu çokk sevdiğim için. bana kattığı, öğrettiği her şey için.  hayata farklı pencerelerden bakmamı sağladığı, beni hep güldürdüğü için. hep doğal kalabildiği, kıskançlık nedir bilmediği, herkes için iyi düşünebildiği, hep aklımda olduğu güzel yüzünü özletmediği ve onu bu kadar çok sevebildiğim için. seni bennn yerim kii :)

Fulya Mert’e teşekkür ederim; yeryüzünde kanatsız meleklerinde olabildiğine beni inandırdığı için, hiç kötü düşünmediği, güzel yüzü hep güldüğü, beni çok sevdiği, çok güvendiği, varlığı bana cesaret verdiği için. hayatta güzelliklerinde sonsuz olabileceğine inandırdığı için. insanları sevmeyi öğrettiği, ani çıkışlarımı frenlediği, beni hep rahatlattığı, hep yanımda olduğu, çok iyi bir dost olduğu için. sivri dilimi törpülediği, ben daha ağzımı açmadan gözleri dolduğu, mükemmelde olsa mütevaziliğiyle herkesi kendine hayran bıraktığı bana kattığı öğrettiği sevdirdiği her şey için. lost çılgınlığımı bilip dvd lerni bana bulduğu için. melek olduğu için.

Ayda Uzun’a teşekkür ederim; 1 yıl boyunca aybikem sana bir şey sorabilirmiyim diyerek yanıma gelip bana hep bir şeyler sorduğu, okuduğu tüm kitapları bana anlattığı, sevdiği şarkıları hemen paylaştığı, yanında çok rahat ettirdiği, bu aralar kendini fazlaca özlettiği, zamanla en yakınıma kadar geldiği, güzel arkadaşlığı için. ufkumu genişlettiği için. çok teşekkürler aydacım.

Merve Oğuz’a teşekkür ederim; ilk karşılaşmamızda ikimizde birbirimizden pek hoşlanmasak da zamanla en yakınıma kadar gelebildiği, en özelini bildiğim, en özelimi bildiği için. wentworth miller hayranlığımız ve ona büyük aşkımız, birçok ortak noktamız olduğu, onu çok sevdiğim, fikirlerine önem verdiğim, fikirlerime önem verdiği için. yasakları delmemiz, onunla çok eğlenmemiz  ve saçma sapan şeyler yaparken o içten gülüşlerimiz için. onu bu kadar sevebildiğim için. başımın belası olduğu için. ahaha.






3 Nisan 2010 Cumartesi

h.g bahar

Yaz mevsimi çok başkadır benim için. Yaz insanıyım ben kış bana göre değil. Sıcacık olacak heryer, ışıl ışıl olacak. O yüzden yaz mevsimi özeldir benim için ama yazı getiren yazın habercisi ilkbahardır ki o yüzden ilk teşekkürüm bahar mevsiminedir hep. Gülümsememe ilk sebep odur önce. O olmasaydı yaza ulaşmak ne mümkündü.
 Saatlerin ileri alınmasıyla beraber, 19.30 da hala gökyüzünü masmavi görmek inanılmaz keyif verici. Nisan yağmurları meşhurdur  ama baharı oldukça hissettirir bize, hakkını yememek lazım şimdi. Seviyorum baharı, mutluluk veriyor bana. Artık lahana gibi kat kat giyinmeyeceğiz, yihhuu. Ellerimiz donmayacak buz gibi havalarda. Sabah erkenden kalkmak artık işkence olmayacak! hava hemen kararmayacak. Güneş iyice hissettiriyor bu günlerde kendini. Yağmur sık sık yağsa bile ardından çıkan gökkuşağı adeta içimize işliyor. Sokakları daha canlı görebiliyoruz, her yer daha ışıl ışıl. Ağaçlar bembeyaz giysilerini giymeye başladı ve yakındır üzerleri rengarenk çiçeklerle, meyvelerle dolacak.
Açılışların dönüşlerin mevsimidir bir de bahar. Önce ağaçlar çiçek açar, ardından meyveler… İnsanlar kalın giysileri atar ve incecik giysilere kavuşur, açılır saçılır.  Kuşlar artık geri döner, yazın habercisi olduğundan insanın içine umut falan dolar. Yeni kararlar alınır bu güzel mevsimde, yeni başlangıçlar yapılır. Umutların mevsimidir. Herkes mutludur, sever mutlaka baharı.
Evet ben seviyorum çok seviyorum baharı. Hoş geldin ve iyi ki geldin.
Artık kalın giysiler giymiyorum, çizmeler kalın çoraplar giymiyorum. Gökyüzünü daha fazla seyredebileceğim. incecik bluzlarla en kötü ihtimalle ince bir hırkayla gezebileceğim. Vapurda açık alanda üst katta oturabileceğim. Güneşi tenimde çok daha fazla hissedebileceğim. Kapalı alanlara mahkum olmayacağım. Daha çok gezip daha çok eğlenip herkese daha fazla vakit ayırabileceğim. Seviyorum işte seni güzel mevsim. Çok az kaldı biliyorum artık denize de gidebileceğizzz. Sadece 2 ay. yihhuuuuuuuu!!!

turuncu örtümüz

Benim için gerçekten ilk bu. Evet yazı yazmayı oldukça severim, yazarım da sürekli ama bu kez bir değişiklik yapıp yazımı ilk kez canlı biri yada ruh hallerim dışında bir objeye ithaf ediyorum.
Evet benim için yerin apayrı, çok başkasın, çok özelsin.
Senin yanında o kadar kendimim ki.  Tüm konuşmalarımızda sen yanımızdasın. belki sen söz alamıyorsun, fikirlerini bize söyleyemiyorsun ama bize çok iyi geliyorsun. İlklerimizin tümünde sen vardın. Ne zaman Aslılara gitsek illa sen orda bir yerden bakarsın bize. Neler neler biliyorsun sen. Kimseye anlatamadıklarımızı, en özelimizi, ilk gözyaşları, en mutlu anlarımızı… En mutlu olduğumuzda hemen üzerinde yerini alır başlardık anlatmaya kahkahalar eşliğinde. Ya da gözaltlarımız şişene kadar senın yanında ağladık. Ahh ahh o kadar çok şey biliyorsun ki. Aslı , Merve, ben ve olmazsa olmazımın sen. O kadar basit değilsin işte. Çok fazla anlam yüklenebilir sana. Benim için o kadar ayrısın ki, değişmem seni kimselere. Onca anı, onca hikaye, mutluluklar üzüntüler… hepsini  senin yanında anlattık biz, her şeye tanıksın. Bizi en az bizim kadar iyi tanıyorsun.  Suatı ilk kez senin yanında anlattı aslı bize, Mervenin üni.  sevincini yine seninle yaşadık. Adı lazım değil yaşı 23:) bunu da ilk kez senin yanında anlattım, o şarkıyı bağıra çağıra senin yanında söyledik.  En beklenmedik anlarda o mesajlar senin yanında geldi, asla dediğimizde telefon yine senin yanında çaldı. Üşüdüğümüzde bizi sen ısıttın, enerjini bize verdin.  Türlü türlü ruh hallerinde sen hep ordaydın, hiç sıkılmadan bıkmadan dinledin bizi. Arkadaşımızsın bizim. Aramızda esprisi var hatta. Aslı evlendiğinde seni de yanında getirecek ve bize seninle bir oda hazırlayacak. Yoksa olmaz!!! İlk aşklara, gözyaşlarına, heyecanlara, kızgınlıklara, mutluluklara, en gizlilere en özellere her şeye tanıksın sen.  Sen sen çok başkasın sen! Evet senden bahsediyorum sevgili  turuncu örtümüz. Komik gelebilir bir çok kişiye hatta saçma bile ama, kimin ne düşündüğü inan umrumda değil.  Bizz seni çokk seviyoruzzz.
İyi ki varsın sen. Hepp ol, daha sana anlatacak çokk şeyimiz var. Bizi daha çok dinleyeceksin. Canım turuncu örtümüzz :)

1 Nisan 2010 Perşembe

Nisan1

Kendimi bildim bileli yapılır şu 1 nisan şakaları. Ha gereklımıdır, orası tartışılır. Şaka nedir önce onu bir ele alalalım bence. Şaka yapanın ve yapılanın mutlu olacağı suratlarında tebessüm oluşturacağı bir şeydir. Ama gel gör ki benim milletimde nisan 1 şakaları eşek şakaları ya da milletin yüreğine indirmek, ödünü patlatmak olarak algılanıyor. Şakayı yapan için sorun yok ama yapılan için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. şakanın "evrensel günü" eşek şakalarının hoşgörü ile karşılandığı bir zaman kısaca 1 nisan. Evet zamanında bende bu saçma ötesi şaka furyasına kapılmadım değil. Bana komik gelen ama karşımdakının yüreğine inen gereksiz şakalar yaptım. Ama eskide kaldı onlar çocukluk deyip geçelim. Bana da gayet salakça şakalar yapıldı tabi. Zamanında çokk istediğim merakla sonucunu beklediğim bir şey için olumlu cevap aldım ama sonra gereksiz bir nisan 1 şakası olduğunu öğrendim. Ne oldu yani çok mu mutlu oldun beni bu kadar üzünce sinirlendirince. Tepkim sadece gerizekalısın demek oldu. Hala hatırladıkça kızarım. Evet o yüzden ben hiç sevmiyorum bu günü, bana da yapılmasın böyle şakalar bende kimseye yapmayayım. İlla da şaka yapacaksan da ikimizin de güleceği eğleneceği bir şey olsun.  İlkokul zamanlarında sandalyelere sakız falan yapıştırırdık, ya da sandalyeleri falan çekerdik. Bir de lise zamanında 1. sınıf falandı herhalde, görünmez kalemler vardı. Yani ışıkta yazdığın hiçbir şey gözükmüyor ama karanlıkta parlıyor resmen. Bende arkadaşıma dedim ki gel sana alnına masaj yapayım. Alnına kocaman Enayi yazdım ve kızı kolundan çekiştirerek tenefüste koridora sürükledim. Suç ortağım aslı da koridorun ışıklarını kapayınca kızın alnındaki enayi yazısı kocaman parladı. Herkes nasıl gülüyor tabi, nasıl eğleniyoruz. Biz eğleniyoruz da Pervin hiç de mutlu değil tabi. Sözde 1 nisan şakası yaptık işte. Yuhh bana nasıl birini böyle utandırarak, küçük düşürerek eğlenebilmişim ki. Yazık ama çok gereksizmiş meğer, bir insanı rezil ettiğimizi düşünerek bununla eğlenebilmemiz de çirkin aslında. rezil olsun, olmasın. hissetsin, hissetmesin. çirkin işte. şaka, birini korkutmak ya da rezil etmek olmamalı kesinlikle. Şimdi hatırladıkça o zamanı kendimden utanıyorum resmen. İlla da bir şeylere gülmek istiyorsak açıp komik bişiler falan izleyelim. Yada illa ki kendimizi nisan 1 de şaka yapmak zorunda hissetmeyelim. Bugün ben hiç kimseye şaka yapmadım ve kimsede bana en azından beni kızdıracak boyutta şakalar yapmadı.
sonuç: herşeyin bokunu çıkardık, bari 1 nisanın bokunu cıkarmayalım. güzel güzel, kırıcı olmayan  şakalar yapalım.