31 Temmuz 2010 Cumartesi

Rodin Alper Bingöl..

http://www.dusunenadam.org/  mutlaka takip edilesi, yazılan herşey çok okunası. benden söylemesi; bilin bu adamı, okuyun mutlaka. tamam okumazsanız çok birşey kaybetmezsiniz tabi ama, okursanız çok şey kazanacağınız kesin. iyi hissettiriyor bir kere, ruhunu okşuyor insanın, gülümsetiyor bazen, ya da özletiyor. türlü ruh halleri içine sokuyor ansızın. hiç sırası değilken sırası olmayan olaylar canlanıyor gözünüzde, unuttuğunuz resimler aklınızda, anlar daha da anlamlaşıyor sanki. kısaca okuyun; zaman kaybı falan değil kesinlikle. çok okunası ve mutlaka takip edilesi bir blog.

şimdi benim okurken çok keyif aldığım bir yazıyı paylaşıyorum. Rodin Alper imzasıyla..

Küçükten büyüyen mutluluklar..

hayal kurmak, hayallere inanmak, olursaları düşünmek.

bir yaz gecesi sessiz bu kumsalda oturup gökyüzünü izleyip hayallere dalmak.

yorgun gecenin sonunda sevgiliye sarııp uyumak.
metroya tam kapılar kapanırken binmek.

otobüste oturacak yer bulmak ve inene kadar kalkmamak.

annenin hiç sebep yokken gelip öpmesi.

araba kullanırken tam trafikten sıkılmış radyo kanallarını gezerken çok sevdiğiniz parçanın çalması.

arabadan elini dışarı çıkartıp rüzgarı hissetmek.

kar yagarken agzınızı açıp kar tanesi yakalamak.

küçücük bir bebegin gülümsemesi… parmagınızı sımsıkı tutması.

sizin için çok önemli olan kaybettiğinizi sandığınız bir eşyanızı bir süreden sonra tesadüfen alakasız bir yerde buluvermek.

ufak bi kelebeği uçarken seyretmek ya da uzun karınca yolunu takip yuvalarını bulup onları izlemek.

omzundaki muhabbet kuşunun gelip sana öpücük vermesi.

uzun bi süre sonra eve döndüğünüzde o akşam annenizin en sevdiğiniz yemeği pişirmiş olması

sabahları aşık olduğunuz birisi tarafından uyandırılmak, güne o güzel sesi duyup, gözü görüp başlamak.

kötü geçtiğini düşündüğün bir sınavdan kötü bi not almamak, kalmayı beklediğiniz bi dersten geçmek, sınıfta kimsenin cevap veremediği bi soruyu yanıtlamak.

kolayı dışarıda zannederken buzdolabından çıkması.

yaz ortasında buz gibi bir karpuz dilimi, yanında beyaz peynir.

vücudunuzdan su gibi terler boşalırken buz gibi bir havuza atlamak.

sabah uyandığınızda güneşin yüzünüze vurması.

yanında olmasalarsa ailenin olduğunu bilmek.

akşam iş dönüşü otobanda şans eseri trafik olmaması.

nokia’da yılan oynarken high score yapmak.

son saniyelerde vapura yetişmek… “dur kapatma” diyerek koşturarak vapura binmek.

hiç bilmediğin bir şehirde sabahlara kadar sokaklarda gözgöze dizdize çakır keyif dolaşmak, sahilde gün doğuşunu izlemek.

dişleri fırçaladıktan sonra diş üzerinde oluşan kayganlık hissi, arkasından içilen buz gibi su.

sevdiğin bir insanla mutfağa girip birlikte yemek yapmak, onu ellerinle beslemek.

yemek hazırlanırken ekmek banmak.

son paranı senden daha fazla ihtiyacı olan birisine vermek.

yeni yagmış kar üzerine ilk basan olmak, “kırttt, kırttt” seslerini duymak.

yatakta sevişmeden gözgöze geçen saatlerde yapılan sohbetler, arkasından sevişip sızmak.

yeni bir bilgi öğrenmek, yeni yerler keşfetmek.

kışın buz gibi  yataga giren sevgilinin ayaklarını ısıtmak.

kendi evinin olması, evini temizlemek, aldığın bitkilerin büyüdüğünü görmek, temizlik sonrası olan misss gibi kokuyu çekip bir sigara yakmak.

sevgiliye uzun süre sarılıp yanından ayrıldıktan bir süre sonra kokusunun üstünüze sindiğini farketmek.

çalışmadığınız için kalacağınız sınavda kopya çekip, yakalanmadan dersten geçmek.

sigaram bitti derken yeni bir paket bulmak.

gözleriyle gülümseyen birisiyle saatler geçirmek, yüzündeki aptal tebessümü geçirememek, utanmak.

gözlerin kapanırken flört edip msn başında sabahlamak, konuştukça yüzünde tebessümler oluşması.

sabah güneşi görüp, alarmı kapatıp uykuya daldım korkusuyla saate bakıp daha erken olduğunu öğrenip geri uykuya dalmak.

vapurda dışarı oturup rüzgarı hissederek vapurun arkasındaki dalgaları izlemek.

dişin arasına kaçan çekirdek kabuğunun çıktığı an.

başaramayacağın düşünülen birşeyleri başarmak.

film izlerken sevgilinin yorgunluktan kucağında uyuya kalması ya da kalmak.

boşboş oturup anlamsızca tv izlemek.

merdivenleri 3 er 5 er çıkmak.

yıkanmış çamaşırlardan yayılan yumuşatıcı kokusu.

1 tanede olsa güvendiğin bir insanın hayatında olması, inanmak, güvenmek, sevmek.

30 Temmuz 2010 Cuma

dengesiz ben!

bazen çok kızıyorum; herkese, her şeye, duruma, olaya, hayata, dünyaya, sevdiklerime, sevmediklerime, hatta hiç tanımadıklarıma.
sonra durup düşünüyorum bazen; 'neden' diye. neden kızıyorum? cevap belli aslında 'bir şekilde üzülen oluyorum' üzüyorlar beni. sonra bu kez kendime kızıyorum yine; 'neden beni üzmelerine izin verdin' diye. sonra tekrar düşündüğümde benimde üzdüğüm bir çok insan olduğu gerçeğiyle karşı karşıya kalıyorum ve bu kez de onları neden üzdüm diye kızıyorum kendime. bu karmaşık döngü uzunca bir süre devam ediyor; sorular, cevaplar, nedenler, niçinler, ama'lar, verilen sözler, tutulamayan sözler, yalan gerçekler, gerçek yalanlar..
değişik bir kaos hali. içinden çıkılamayacak bir hal alıyor ister istemez.
ve tam o sırada 'hayat' diye bir ses geliyor bir yerlerden..
hayatın kendisi zaten bu; üzüleceğim, üzeceğim, kızacağım, seveceğim ya da nefret edeceğim. türlü türlü ruh halleri yaşayacağım, yaşatacağım, yaşayacağız..
gerçek bu çünkü. ben yaşadıkça, sen yaşadıkça, o yaşadıkça, hayat devam ettiği sürece olacak bunlar.
hoşuma gitse de gitmese de. sevsem de sevmesem de, istesem de istemesem de.
hayat bizim onu salladığımız kadar sallamıyor belki de bizi, onu dikkate aldığımız kadar önemsemiyordur belki de. belki de basit bir sims oyunundan ibaretizdir onun için, gülüp geçiyordur.
olamaz mı, olabilir bence. ama olmayabilir de!..

hoş geliyosuz, iyi ki geliyosunuz..

Hani hep çok kızdığım zaman var ya, yani aslında suçlusu o değil de üstlenen hep oluyor. Mecburi bir durum aslında. Ya da sığındığım bahanem. Evet bu çok daha doğru bir tanım sanırım; en iyi bahanem. Şimdilerde ise iyi bir arkadaşım oldu kendileri. 'zaman her şeyin ilacıdır' derler ve ben hep bu söze karşı duran taraf olurdum. İnanmazdım, saçma gelirdi ya da. Bana göre zaman unutturmazdı hiçbir şeyi, düzeltmezdi; hatta daha da batırırdı. Sevmezdim, hiç hem de.
Fakat şimdilerde bende katılıyorum, zamanla düzeliyor bir şeyler. Belki o olgunluğa erişmekle alakalı bir durum, belki de zaman gerçekten unutturuyor bazılarını. Bir zamanlar aklımdan çıkamayanlar şimdi gülüp geçtiklerim. Yani takıntıdan öte değiller –miş. Komik geliyor bir şekilde. Zaman ilaç oldu sanırım, zamanla geçti.
 Şimdi çok farklı hedeflerim var hayat adına; daha gerçekçi. 5 yıl sonra geri dönüp baktığımda pişman olmayacağım, hatta iyi ki yapmışım diyeceğim türden.
Ve öyle ki bunları düşünmek bile mutlu olmama yetiyor şuan. İnsanın hep bir hedefi olmalı, bir şeyler için çabalamalı, çırpınmalı, istemeli.. sen biraz çabalarsan eğer gerçekten istersen onlar oluyor zaten, yeter ki istemeyi bil. İstediğin şeye hayatında yer aç. Seni karşılayabilirim de, buna gerçekten inan ve o sana gelsin. Ve ben hayatımdan bir sürü şeyi çıkardım şuan; ailem ve dostlarım dışında. Kocaman yer açtım hayallerime. O kadar büyük ki, kollarım açık onları bekliyorum. Hepsinin yerleri hazır ve hepsi bana gelmek için can atıyor. Farkındayım, çünkü çok istiyorum ve onlarda bu kadar istenildiklerini bildikleri için benim olma yolunda çabalıyorlar, görüyorum.
Mutluyum, heyecanlıyım, hevesliyim, istekliyim..
O halde yeni hayatıma hepiniz hoş geliyorsunuz, iyi ki geliyorsunuz.. 

ÇAĞRIŞIMLAR

ÇAĞRIŞIMLAR

Çok küçük bir yalanı
Çok büyük bir orantıda
Dinlediniz mi?

Çok büyük bir yalanı
Çok yalın bir doğrultuda
Söylediniz mi?

Gecikmiş bir gizlemi,
Birikmiş bir özlemi
Sakladınız mı?

Gelmeyecek bir gideni,
Olmayacak bir nedeni
Beklediniz mi?

Bir gerçeği erken,
Bir açlığı tokken
Anladınız mı?

Hep mi hep ölecekmiş gibi,
Hiç mi hiç ölmeyecekmiş gibi
Yaşadınız mı?

Yalanı sürmeye sürmeye,
Yanlışı görmeye görmeye
Saklandınız mı?

Doğruluğun yönünde,
Doğruların önünde
Aklandınız mı?

Ortamsız bir yaşamda,
Yaşamsız bir ortamda
Harcandınız mı?

Özdemir Asaf

23 Temmuz 2010 Cuma

kadın olmak zor..

Kadın olmak gerçekten de zor. Çok net zor. Bu düşünceye her zaman sahiptim ama şu sıralar baya hat safalarda. Neden mi? Peki anlatayım azcık. Mesela yarın kuzenimin düğünü var. ve ben 1 haftadır bunun stresi içindeyim; ne giyicem, saçımı nasıl yaptırıcam, takı seçimi, ayakkabılar, oje, çanta.. baya zor yani işimiz.

Erkekler öyle mi ama? Hayır. Onlar rahat. En özel günde bile işleri gayet basit. Sık bir takım elbise, uygun ayakkabı, bir de saç-sakal traşı. Ohh mis. Gökhanı düşünüyorum mesela, yarın düğünü var ama acip bi rahatlık beyefendide. Bi takım elbiseyle halletti işini. Öbür tarafta da müge. Kaç kez gelinlik provası, saçım nasıl olucak telaşı, doğru makyaj seçimi. Şimdi gelde sinirlenme. Zor işimiz yaa, çok zor.

Erkeklerin topuklu ayakkabı derdi de yok, saçım-makyajım bozulucak mı telaşı da yok. Ya da giysilerine uygun takı, çanta vs.  takma olayları falan. Manikür-pedikür de yaptırmıyorlar. Daha sayamayacağım, yani sayarımda çok doğru bir yer değil bunları konuşmak için burası bir sürü iş var, bizim yapmakla yükümlü olduğumuz onlarınsa hayatları boyunca muaf tutuldukları. Bi eşitsizlik var yaniiiiiiii!
Ama bana cinsel kimliğimi seçme şansı verilseydi, her ne kadar zorlukları da olsa ben yine kadın olarak gelmek isterdim dünyaya, o da ayrı bi konu ya. Kadın olmak zor ama güzel. Bi arada bu güzelliklerinden bahsederim. Şuan olmaz, çünkü; kuaföre gitmem gerekli. Manikür-pedikür.
Ee dedim ya kadın olmak zor zanaat yahu.

21 Temmuz 2010 Çarşamba

eylül akşamı

bülent ortaçgil ve teoman 'eylül akşamı'nı söylesin, ben sabah kadar dinliyim. nasıl güzel bir şarkıdır bu..
http://fizy.com/#s/1ahvmm
Eylül Akşamı


hiçbir neden yokken, 
ya da biz bilmezken tepemiz atmış 
ve konuşmuşuzdur... 
onca neden varken 
ve tam sırası gelmişken 
hiçbirşey yapmamış 
ve susmuşuzdur... 
aynı anda aynı sessiz geceye doğru 
içim sıkılıyor demişizdir 
aynı sabaha uyanırken 
kimbilir 
aynı düşü görmüşüzdür 
olamaz mı? 
olabilir. 

onca yıl sen burada 
onca yıl ben burada 
yollarımız hiç kesişmemiş 
şu eylül akşamı dışında 

belki benim kağıt param, 
bir şekilde, döne dolaşa 
senin cebine girmiştir 
belki aynı posta kutusuna, 
değişik zamanlarda da olsa, 
birkaç mektup atmışızdır 
ayın karpuz dilimi gibi 
batışını izlemişizdir deniz kıyısında 
aynı köşeye oturmuşuzdur köhnede 
belki de birkaç gün arayla 
olamaz mı? 
olabilir. 

onca yıl sen burada 
onca yıl ben burada 
yollarımız hiç kesişmemiş 
şu eylül akşamı dışında. 

bostancı dolmuş kuyruğunda 
sen başta ben en sonda 
öylece beklemişizdir... 
sabah 7:30 vapuruna 
sen koşa koşa yetişirken, 
ben yürüdüğümden kaçırmışımdır 
aynı anda başka insanlara, 
seni seviyorum demişizdir.... 
mutlak güven duygusuyla, 
başımızı başka omuzlara dayamışızdır 
olamaz mı? 
olabilir. 

onca yıl sen burada 
onca yıl ben burada 
yollarımız hiç kesişmemiş 
şu eylül akşamı dışında

12 Temmuz 2010 Pazartesi

ve ve veeee şampiyonnnnnnn


demiştim demeyi hiç sevmem de ben bunu demiştim yahu. başından bu yana neler dediler; yok ispanya son 8 e çıkamazmış, yok almanya yı asla yenemez (!) miş, hollanda mahvedermiş, öyleymiş, böyleymiş..





eee n'oldu?
kupayı kim kaldırdı?
İSPANYA

pazar günü kuzenimin nikah telaşıyla başladı gün, ardından nikah yemeği derken maçı izleyemeyeceğimiz dank etti kafamıza. allahtan maç uzatmalara gitti de son 30 dakikayı izleyebildim. ciddi anlamda güzel oynadı ispanya, kazanmayı kafasına koymuştu, belli. hop oturup hop kalktık, heyecanlandık, ah dedik bu gol kaçar mı dedik, bari bunu kaçırmayın dedik de hiç ümitsizliğe kapılmadık ( çokkkk heyecanlandık ama kaybetmeyeceğimizden de emindik yani) sonunda beklenen gol 2. uzatma devresinde İniesta' dan geldi.  o an golden çok casillas'a gitti benim gözlerim. nasıl duygulandı, ağladı öyle. kıyamam ya, bir erkeğe ağlamak bu kadar mı yakışır? o kupa o kadar önemliydi yani onlar için, o kadar istiyorlardı. takım olarak, hepsi.


neyse sonrası malum, çok geçmeden hakem maçı bitirdi ve gerçek anlamda kupa sahibini buldu. hepinize helal olsun. dünyanın en büyüğüsünüz. çok hakettiniz, dilediğinizce tadını çıkarmak hakkınız. bende bayyyyyyyyyyyaaaaaaaaa sevindim tabi. çok sevindim hatta, çokk mutlu oldum.  

sonuç ortada;
Kupa İSPANYA da.

küçük notlar; 
*hollanda yıda seviyorum ama, kupa bence ispanya ya çok daha yakıştı
*vuvuzella sesini çok özlüycem
*tahminlerimin tutuşu ve istediğim takımın kupayı kaldırması ayrıca güzel tabi
*kupayı tüm takım haketti tabi de casillas ayrı yaaaaaa
*ahtapot paul u nasıl unuturuz, hayvancağız bildi her şeyi 
*ömer üründül var birde
*'waka waka eh ehh' seni de çok sevdik
*gözler en çok türkiye yi aradı ama

8 Temmuz 2010 Perşembe

İspanya

"futbol, 22 kişinin bir topun peşinden koştuğu ve sonunda Almanlar'ın kazandığı bir oyundur." 


hahaha n'olduu Almanya ya :):)   uf mu oldu? 

bazen şu 6. hissim beni korkutmuyor değil. başından bu yana diyorum ispanya final oynuycak ve kupayı alıcak. dün akşam gözlerimiz futbola doydu, sahada nefes aldırmadık almanlara. kimse ihtimal vermiyordu ispanyaya almanya karşısında ama ben buna çok inanıyordum. ee gördükte, hakkaten bayyaaa iyi oynadılar. güzel bir maçtı, hatta uzun zaman sonra ilk kez bir maçtan bu kadar keyif aldım. şimdi merakla pazar gününü bekliyoruz. hollandayı da seviyorum ama favorim kesinlikle ispanya. hadi bakalım şu portakalları da yenelim ve gururla kaldıralım kupamızı. inanmayanlara inat gösterelim herkese. yenersek ben bayyaaaa bi mutlu olucam falan.

hadi İspanya, çok azcık kaldı
çok güveniyorum ben size
yenicez biz, net
yenicez.

2 Temmuz 2010 Cuma

falan filan



bazen olağanlığı olağansızdır bilirsin, ama sen bu olağansızlığı olağan kılmayı kafaya takmışsındır, buna inanmak da dahil. işte öyle birşey birazcık.


bana göre olağan ama herkese göre asla; tıpkı şu geminin gökyüzünde gidemeyeceği gibi  :(

1 Temmuz 2010 Perşembe

Waka waka eh ehh

Gerekli gereksiz her şeye blog yazan biri olarak dünya kupasıyla ilgili kısacık bir yazı bile yazmasam ayıp olurdu. Aslında biraz üzüntülü başladı bizim için, gözlerimiz ne kadar da olmasa Türkiye yi aradı . 2002 yılı geldi mesela aklıma; o yazı muhteşem kılan, sevinçten ağlatan bizleri gururlandıran kırmızı beyaz formaları çok aradı gözlerimiz ama, neyse. Aklıma geldi şimdi o yaz; çok güzeldi çokkk; dünya 3. lüğümüz , tüm maçları takip edişimiz, sonrasında formalarımızla sokaklara dökülüp haklı gururumuzu doyasıya yaşayışımız, sevinç göz yaşlarımız, maçla yatıp maçla kalkışımız, futbol aşkımız, tüm veletlerin ümit davala kesimi saçları, ilhan mansız ı izlemeye doyamayışımız, üzerine yazılan marşlar, cadde turlarımız, taksimde maç izlemelerimiz, havaalanından futbolcuları karşılamaya gidişimiz  falan. ya da Euro 2008 avrupa şampiyonası yarı finalisti türkiye falan. Bir teşekkürde tekrar futbolcularımız ve teknik direktörümüze gelsin.. hatırlayalım bir kez daha

Bu yıl kupadan çok vuvuzela konuşuldu. Adını bile yeni duyduğumuz arı vızıltısı çalgıcık! Çalgı demek ne kadar doğru olur, o da bir konu ya her neyse. Hiçbir maçı kaçırmayan ben ve benim gibi futbolseverler  için önceleri kabustu şu vuvuzele, kulaklarımızda vızıltılarla. http://fizy.com/#s/1jq5i5 ama şimdi düşünüyorum da eğer o ses olmazsa şuan tribünlerde tuhaf hissederiz, net. Sevmesek dahi alıştık bu arı vızıltılarına. Bu çalgıyı icat eden için bir dönüm noktası olsu dünya kupası, hiç şüphesiz. İcad eden eminim bu kadar konuşulacağını falan tahmin edemezdi.

Sonra bir de waka waka eh ehh var. allahım o nası güzel bir şarkıdır. İnsanın içini kıpır kıpır eden,  şarkıya mutlaka eşlik etme gereği uyandıran hatta klipteki abuk hareketleri yapma isteği uyandıran falan. (bkz. ben)

Sonuç olarak güzel oldu, gözümüz futbola doydu, şaşırttı, heyecanlandırdı, üzerine tahminler yürüttürdü, üzdü, sevindirdi, ah dedirtti; keşke bende o tribünde olsaydım bende orda olsaydım dedirtti.

Seviyorum maç izlemeyi, gerçekten seviyorum, stattaki bereberliği, coşkuyu, tribün olayını, orda olmayı neredeyse her şeyden çok istedim bir ara. Ahhhh!!

Şimdi azcıkta kimi desteklediğimden bahsedeyim. İtalyanlara karşı inanılmaz bir sempatim var, her ne kadar ispanyollar favorim olsada, ama elendiler. İspanyollar favorim, evet. Nedeni aslında azcıkta bu yıl onlarla çok içli dışlı olamız (comenius projesi falan) sevdik biz onları ve o yüzden kupayı almalarını çok istiyorum ve inanıyorum, ciddi inanıyorum. anlam veremediğim bir şekilde yakınlık duyuyorum onlara, kupayı alırlarsa fena sevinicem hani, o derece. Sonra messili arjantini izlemek inanılmaz keyif verdi, taptık adama; insan değil ya da o insansa bizdekiler değil falan. değişik bir şeyler. izlemeye doyamıyorsun derler ya hani, işte bu messi için söylenecek en olası şey.  Sambacıları aynı şekilde ya da Almanları.. iyi oynuyor almanlar, akıllı adamlar neticede, takdir ettim vallahi. bir söz vardır ya maça türkler gibi başlayıp almanlar gibi bitirmek. ne kadar doğru aslında.

Gözlerimiz futbola doydu, keyfine vardık, çoğu bitti azı kaldı şimdi, merakla beklemekteyiz; kupayı kaldıracak şanslı takımı ve kaptanı.

Sona çok yaklaştık son 8 deyiz hatta. Bakalım ne olacak.
Uruguay -Gana yı yener
Hollanda -Brezilya maçında bence sürpriz olur, portakallar yapcak bişiler
Almanya -Arjantin maçı kesin Almanların, her ne kadar messi de olsa
Paraguay-İspanya maçı zaten İspanya nın

İçimden bir ses finali İspanya-Hollanda oynuycak ve kupayı da İspanya kaldırcak diyor ama, hadi bakalım artık.

Tahminler üzeri futbol dolu yazımı çokk güzel bir şarkıyla tamamlıyorum.

Waka waka ehh ehhh