16 Ocak 2010 Cumartesi

Bi sihirli değnek değse ve beni çocukluğuma gönderse..

Sanırım ben çocukluğumu fena halde özledim.
“Uzun zaman sonra ilk defa seni bu kadar neşeli ve mutlu görüyorum” dedi benim için çok değerli çok önemli çok sevdiğim bir arkadaşım çocukluğumu anlatırken. Anlattıkça gülüyorum, dört beş cümlede bir “ahh ahh”diyorum, özlediğimi fark ediyorum o yılları.
Her zaman geçmişiyle çocukluğuyla mutlu olan ve yeri geldiğinde de övünen biri olarak o yılları özlemem normal elbette ama o günlere dönmek isteği baya fazlaca kurcalıyor kafamı son zamanlarda…
“Bizim zamanımızda” diye başlayan cümleler kurabilmek için henüz çok erken ,tamam kabul ediyorum daha gençliğimin baharında olabilirim:) Ama şimdiki zamanım ömrümün son anları da olabilir. Bunlar son anlarım ise; eminim en iyi anlarım çocukluk yıllarımdır, sayfalarca yazılar yazdığım, uğruna gözyaşları akıttığım, hayaller kurduğum, çocukluk yıllarımdır.
Masum, en saf en temiz halim yani.
Birilerini seven değil, karşılıksız herkes tarafından sevilen halim. Sanırım küçükler ile büyükler arasındaki en bilinmedik ama can alıcı nokta burasıdır. Çocuklar birilerini sevmeyebilir ailelerini bile… Belki de hayatlarındaki tek sevdiği şey barbie bebekleri, uzaktan kumandalı arabalarıdır. Fakat büyükler öylemi?değilll .Birilerini mutlaka severler, belki sevmek zorunda hissederler, ya da sevmeseler bile seviyormuş gibi yaparlar. Bir insanı sevmek yada seviyormuş gibi görünmek büyümeyi gerektirirmiş onu anladım zamanla… ha bunu ben yapar mıyım ,yapabilir miyim? Aslaaaaa. Sevmediğim birine seviyormuş gibi davranamam ki, istesemde yapamam.
Fotoğraf albümlerini karıştırmak, eskilere dalmak, çocukluğu bir daha yaşamak o kadar güzel ki… Dijital fotoğraf makinesinin yokluğu belki ilk defa bu kadar zevk veriyordur.
Harika bir çocukluk geçirdim desem yalan olmaz. Bunda ailemin payı elbette çok büyük… Sarıyer'de yaşadım ben çocukluğumu . 5 katlı bir binanın 1.katı. Kocaman bi bahçe bize ait. Kiraz, şeftali ve erik ağacına yetişebiliyorsun. Dilediğince meyve yiyebiliyorsun:)
Aslı vardı (hala var hep var ve hep olucak ) Naciye yengenin kızı. Onunla beraber teypte ses kayıtları yapıyorduk. Sehpalara vurarak sesler çıkararak müzikler yapıyor şarkı söylüyorduk. Çocukluk arkadaşımdı Aslı onunla dünyayı baştan yaratır o günün akşamı geri yıkardık. Evcilik oynar, salıncakta sallanır, kaydıraktan kayardık, cips yer içinden çıkan hediyeleri almak için can atardık, toprağı kazıp suyla karıştırıp pastalar kekler yapardık.“Kirlenmek Güzeldir!” sloganı ortaya çıkmadan yıllar önce biz onu yaşardık..
Etrafımda kızdan çok erkek vardı benim Gökhan, Bilal, Fatih, Ümit şuan isimlerini hatırlayamadığım niceleri…Apartmanın bahçesinde onlarla top oynardık, maç ederdik bizde erkek çocuğu gibi, gece yarılarına kadar yakalamaç oynardık ben hep Fatih’i yakalamaya çalışırdım ama yok bunu hiç başaramadım:/ tazı gibiydi öyle bi koşardı kii…
Saklambaç oynardık birde. Hiç unutmam saat epey geç olmuş bizim kadro tam takır ebe olan yerinı almış saymaya başlıyor, hepimiz deli gibi koşuşturuyoruz en bulunmaz yere saklanmak için. Bir kamyonet vardı bahçemizde m.ö kaçıncı yüzyıla ait acaba yeşil 66 model Bedford. Merve kamyonun kasasına çıkmış saklanmak için tamam buraya kadar her şey normal ama oradan inemiyo:) çığlık çığlığa bağırıyoorr  beni buradan indirin diye. Gülmekten karnıma ağrılar girmişti hatırladıkça da gülerim:) ama çok güzeldi o zamanlar…
Oyuncaklarım vardı bide bir sürü bir sürü… At (küçüklükten beri at tutkum vardır) gitar, org, çeşit çeşit bebekler, barbieler, hayvanlarım, puzzle, lego vs vs…
Bide hayvan besleme merakım vardı civciv, tavşan, balık, köpek, kuş.
Sarılı- mavili çok güzel bir muhabbet kuşumuz vardı, salonda en güzel yerde asılıydı, özenle bakardım ona çok da severdim.1 yıldan fazla süredir de bizim ailenin bir ferdi olmuştu az da değil hani 1 yıl. Bi gün kardeşim salonda tek başına küçük daha o zamanlar 3 yaşında falan bende çok büyük değilim 7 yaşlarındayım, biz annemle diğer odadayız içerden küttt diye bi ses geldi biz Reşat’a bişey oldu sandık, hemen koştuk yanına ama hayır Reşat’ta bir sorun yok olan benim mavişime olmuş:(
Bizim ufaklık annem onu dışarı çıkarmayınca mavişle maç yapmış topu bir atmış maviş yerde, o anı daha dün gibi hatırlıyorum, baktım baktım ve ağlamaya başladım. Bir daha da kuş beslemedim zaten, istemedim de. Sanki başka bi kuş alsam onu sevsem mavişe haksızlık edicekmişim gibi geldi.
Anlatılacak o kadar çok şey var ki…
Ailecek yapılan hafta sonu piknikleri, doğum günleri, bayramlar, kutlamalar… Bir elin annende bir elin babanda arabayla değil yürüyerek gezmeler… Hayat o zaman anlamlıydı, o zamanlar mutluydum, derdim yoktu. Zor değildi hiçbir şey,zor olsa da, şimdiki gibi etrafta “daha çok zorlaştıranlar” değil destek olanlar, kolaylaştıranlar vardı. Hani diyorlar ya “Hey Gidi Günler” diye… Aynen ondan… Dank ediyor kafama “Hey Gidi Günler” diyorum.
Bir sihirli değnek değse de geri dönsem o yıllara. Kasetlerde kaydı olan, oyuncaklarının sahibi, çamurdan pasta yapan, erkeklerle maç oynayan, bıkmadan usanmadan çizgi film izleyen, jetgiller hayranı, tom ve jerry hastası beni geri versinler bana. Çocukluğumu versinler bana…

1 yorum:

  1. bende çok özledim ne güzel yıllardı ne dolu dolu yıllar hadi kalk pasta yapalım

    YanıtlaSil