30 Haziran 2010 Çarşamba

ab comenius

şimdi 19.02 de yazdığım blog yazıma geri döndüm de gerçekten değmiş yaptıklarımıza, emeklerimize.
evet ya evet o gün; projemiz onaylanmışşşşşşşşşş :):):):) 
sabah bu haberi aldığımda sevinçten ağladım, o denli mutluyum. içim kıpır kıpır, sevinçten ölebilirdim falan.
aslına bakılırsa çokk önceden hazılandık biz bu işe. ta ekim 2009 da falan başladık çalışmalara, ülkelerle kontak kurma çalışmaları, gece atılan mailler, telefon trafikleri, her cumartesi sabahtan akşama kadar hatta gece yarılarına kadar bostancıda yapılan toplantılar, zaman zaman yükselen sesler, yorgunluklar, uykusuzluklar, inanmayanlara karşı dik durmalar, daima yeni ve en yaratıcı fikir bulma çalışmaları, 6 ülke koordinatörleriyle iyi ilişkiler kurabilme, gelen saçma mailler karşısında sinirlenmeme, gelen abuk sabuk telefonlarla muhattap olmak zorunda kalışımız.. o kadar uzatabilirim ki bu listeyi. ama en önemlisi bizim bu işi gerçekten yapacak olmayı çok isteyişimiz ve buna çok fazla inanışımız. hep söylerim; eğer bir şeyi çok istiyorsan ve onun için gerçekten çabalıyorsan mutlaka olur, kesin olur. 
biz başardık; yorulduk, zorlandık ama başardık.
acemiydik, ilk kez denedik -ki bir de koordinatör ülkeyiz hani ortak falan da değil (öhöm öhöm).
şimdi bunun mutluluğunu yaşıyoruz, hayran hayran bakılan gözler beraberinde.
asıl iş şimdi başlıyor ama biz bunu da hallederiz.
eylül başı gibi ankaraya gitmem gerek, projenin koordinatörüyüm ya :) ahaha
toplantı, sözleşme ıvır-zıvır. ardından eylül sonu macaristan, aralık ingiltere.. devamı da gelecek zaten.. her neyse bugün muhteşem bir gün, olağanüstü falan hatta. 

hadi bakalım hayırlı olsun projemiz, emeği geçen herkese çok teşekkür eder koordinatör olarak yazımı noktalamayı bir borç bilir ve susarım, hatta giderim :)

kelebek

İstanbul'u bugünlerde kelebekler bastı, herhangi bir şeyin normalden fazla ortalıkta olması huzursuz edici birşey bence.. bir anda mı türediler yoksa altında hayra alamet nedenlerin olmayışından ötürü müdür bu denli çoklukları bilmemekle beraber, baya saltanat sürüyorlar kendileri İstanbul da.





Evde okulda yolda bahçede dışarıda..
önümde arkamda sağımda solumda
kafamı çevirdiğim her yerdeler şu sıralar.

umarım hayırdır, tabiat ananın dengeleriyle oynamamışız dır da gayet olağandır olağansızlıkla karşıladığımız bu durum.  hadi bakalım, hayırlısı.

hoş geldiniz yine de,  iyi ki geldiniz.
1 günlük ömrünüzü doyasıya yaşayın, rengarenk kanatlarınızla uçuşarak, mis çiçeklere konarak..

ps. bazen çok özeniyorum size, söylemeden geçemeyeceğim.



22 Haziran 2010 Salı

sen

en sevdiğim kelime "sen". telafuz etmeyi de yazmayı da çok seviyorum.

"sen" en çok sevdiğim.
"sen" en çok söylediğim.
"sen" hep ol, iyi ol.

kızdığım, sevdiğim, özlediğim, istediğim, dediğim, öteki ben...
herşey sen aslında. olmuyor yahu sensiz.

düşünsene bi;

kızıyorum, suçlusu kim? sen
özlüyorum, kimi? seni
aşık oldum, kime? sana
yanında olmak istiyorum, kimin? senin
istiyorum, kimi? seni
iyi kim? sen
kötü kim? sen
hep sen, herşey sen

tüm sorularımın, sorunlarımın, yanıtlarımın karşılığısın sen.

sen, sen, sen..
sen, iyi ki varsın sen.

14 Haziran 2010 Pazartesi

14.06.84/10

Bundan tam 26 yıl önce 14.06.84 de başlamış bu güzel evlilik öyküsü.
Masal tadında, mutlulukla, huzurla, sevgiyle..
Çok istemişler beni, gerçekten istemişler. 3 yıl sonra nihayet doğabilmişim, böylesi güzel bir ailenin bir ferdi olarak. 5 yıl tek çocuk saltanatını yaşayabilmişim, sonra o velet eklenmiş birden. İyi ki de gelmiş..
Şanslıyım, şanslıyız; çünkü mükemmel bir ailemiz var. Bizi çok seven, bizim çok sevdiğimiz, bizim için her şeyi yapabilecek kadar fedakar, daima bizim için çabalayan, sevmeyi-sevilmeyi öğreten, bizi hayata hazırlayan ve bizi her ne olursa olsun koşulsuz seven..

Sabah erkenden bahçeyi çiçeklerle donatmış babacım. Sabahın 7sinde, annem için, onu mutlu etmek için. Ne kadar güzel aslında. 26 yıl geçmiş olsa bile sevdiğin kişinin mutluluğu için çabalayabilmek, onun için heyecanlanmak, ona sürpriz yapmak.. ve ne kadar hoş ki; birinin bunları senin için yapıyor olması. yıllar geçse dahi o adamın sadece seni mutlu etmek için çabalamaları.
Bu gün babama bir kez daha aşık oldum, hayran kaldım, taptım hatta.

Sabahın 7sinde tüm bahçeyi çiçeklerle donatıp anneme sürpriz yaptın ya babacım; çok romantiksinn :)) daha nice mutlu yıllara, iyi ki varsınız :)

böyle de romantik bir adamdır benim babam. duygusaldır, hemde çok.

Bu gün onların günü. Mutluluklarının 26. yılı. 22 yıldır bende tanıklık ediyorum bu tatlı çifte.
Daha nice çok çok mutlu yıllar geçirmemiz dileğiyle...

Gününüz kutlu olsun..

13 Haziran 2010 Pazar

bunları seviyorum

-Uyumayı
-Çok konuşmayı
-Gezmeyi
-Köpekleri, pengueni
-Kenan doğuluyu
-Çikolatayı
-Holden’ı
-Bilgisayarımı
-Taksimi
-Kahverengi cüzdanımı
-Kendimi
-Denizi, plajı, güneş kremimi, parmak arası terliğimi
-Melekli kolyemi
-Yazmayı
-İnsanları çıldırtmayı (ama bazennn)
-Çocuk yanımı
-Kuruçeşmeyi
-Bahçede kahvaltı yapmayı
-Alarmımı gece 3.30 a kurup uyanmayı, sonra tekrar mis uykuma dalıp alarmımla dalga geçip  6.30 da kalkacak olmamı
-Sabah erkenden duş almayı
-Oje kokusunu
-Eriği tuza banıp yemeyi
-Çileği, kirazı
-Kartopu savaşı yapmayı
-Babama şımarmayı
-Kuruçeşmeyi, konserlerimi
-Hayal kurmayı
-Çirkin sesimle bağıra bağıra şarkı söylemeyi
-Huysuzluğumu
-Sinem ve nurdanın dalga geçtiği ses tonumu
-Arabayla geri geri gidemeyişimi
-Alışveriş yapmayı
-Üşengeçliğimi
-Küçüklüğümü
-Tembellik yapmayı
-Yağmurda yürümeyi
-Odamı
-Vapurla gezmeyi
-Fal baktırmayı
-Aniden verilen kararları
-Son dakika olaylarını
-İçmeyi, sonrasındaki saçmalamalarımı
-Kendimle dalga geçebilmemi
-Önceleri pek beceremesemde tenis oynayabilmeyi (ama öğrendim)
-Gecenin bi yarısı tenis oynamayı (misal 4.30)
-Playstation oynamayı
-Telefonumun hiç susmayışını
-Odamın hiç boş kalmayışını
-Turuncu örtüyü
-Doğum günlerimi
-Bana yapılan tüm sürprizleri
-Atları
-Arkadaşlarımı
-Tavla oynamayı
-Arada bi mutfakta bişiler becerebilmeyi
-Sevilmeyi, sevmeyi
-Efes pilseni, kaya peker'i
-fb yi
-Gülümsemeyi
-Bunları okuduğun için seni :)
-İnsanları mutlu etmeyi
-Birine güvenebilmeyi
-Yolculuk yapmayı
-7 ve 23 sayılarını
-Tatile gidip ertesi gün evimi özledim diye söylenmelerimi
-Cadılıklarımı
-İnatçılığımı
-Herkesin anlattığı beter velet halimi (pek bi cadıymışım)
-Sulu gözlülüğümü
-Yaz'ı
-Michael scofield'ı
-Kız kulesini
-Dizilerimi
-Oviti, ovitteki herkesi, kamp akşamlarını, köpük oyunlarını, su savaşlarını, kamp ateşini, anlatılan esrarengiz korku hikayeleri
-Hamile birinin karnına dokunmayı
-Dövmesi olan erkekleri (ama güzel olcak, ona göre )
-Karnım ağırdığında majezik içmeyi ve hemen geçmesini
-Telefonumu
-Değişik yerler keşfetmeyi
-Mini cooper'ı
-Sarıyeri
-Dondurmayı









zaman

Zamanla kocaman büyük bir kavga içerisindeyim. hiçbir şeye zaman bulamıyorum. yapmam gereken o kadar şey varken ben yerimde sayıyorum ve sonrasında zamansızlıktan şikayet ediyorum. bir yerlerde yanlışlar var, çok belli. ama bazen öyle an olur ya; kendine bile itiraf edemezsin tüm bu yanlışları. düzeltmeye çalışırsın, olmaz. denersin, olmaz. yakınındaki anlamaz, uzaktaki anlamaz, zaman durmaz.. ne yapacağını bilmeden başka yanlışlara sürüklenirsin belkide. zamanı geri almak istersin, ya da tüm bunları düzeltmek için + saatlere ihtiyaç duyarsın, hemde bunun olamayacağını bile bile.

eskiden akıp geçsin dediğin zaman, şimdi dondurmak istediğindir. önemsemediklerin en önemli, umursamadığın herşey en önceliğindir.
zamanla değişirsin sende; isteklerin, önceliklerin, beklentilerin..
düşünürsün ben ne yapıyorum diye. sorular sorarsın kendi kendine. hayatını gözden geçirirsin de istediğin gibi olmaz bazen, yanlışlar vardır mutlaka bir yerlerde. yolunda gitmeyen bir takım aksaklıklar olmuştur, ya da olacaktır mutlaka; şimdi ya da ileride.

Ama şimdi?
Peki ya şimdi?

şuan her şey yolunda mı? hayır
olacak mı, düzelecek mi? bilmiyorum
önemli mi? hemde çok

kötü hislerin yok olması gerekiyor içimden. sihirli bir değneğe ihtiyacım var belkide. evet evet, bir peri gelip sihirli değneğini dokundurması gerekiyor bana ve ertesi gün uyandığımda her şeyin yoluna girmiş olması falan. böyle bir şeyin olması tabi ki söz konusu değilde, benimki de laf işte.

yapacağın çok şeyin olup zamanının az olması fena. zamansızlık kötü. belkide önceleri bol kepçeden harcadığım zamanların şimdi ceremesini çekiyorumdur. o kadar zamanın içinde yapacak hiçbir şeye zaman bulamamak! uzun bir maraton bu, yolun sonu gözükmüyor ama hızlı koşarsam yetişebilirim. eğer zamanlamalarım daha düzgün olabilseydi hayata tur bile bindirebilirdim (!) hatta. amaaa gel gör ki zamanlama kötü. olsun şimdi her şeyi yoluna koymak için tam 'zaman' ı. önümdeki onca zamanı doğru değerlendirebilmem için tam zamanı. 

zamanın içinde zamansız kalmamak için zamanlama yapmanın en mantıklı ve en iyi zamanı.

şimdi koşma zamanı. 

kendime not



ve sana söylemek istediğim en güzel söz
henüz söylememiş olduğum sözdür...



belki, eline en yakışan takı benim elim.


Bir yerden bir yere giderken uğranılacak bir şehir değildi. O oradaydı; varlığından kaçmayı imkansız kılacak kadar yakında ve birlikte var olunamayacak kadar uzaktaydı..

Bir zamanlar en çok istediklerim, şimdilerde olmayışından öturü Tanri ya şükür ile el actklarım oldular. Ve ben bu gün anlıyorum ki her olmayanın akabinde daha güzel bir şey süresinin dolup sırasının gelmesini bekler... Bana düşense hoş geldin demek yalnızca !

Yapabildiğimiz herşeyi yapsaydık, buna kendimiz bile şaşardık. 

Düş kurmak değil, bir düşe sahip olmamak budalalıktır. 

Başkası düştü mü, "çürük tahtaya basmasaydı" deriz. Kendimiz düşünce, bastığımız tahtanın çürük çıkmasından şikayet ederiz.

Rüzgarın yönünü tayin edemeyiz ama geminin yönün değiştirebiliriz. 

insan bir şeyi, çok ciddi olarak arzu etmeye görsün, hiçbir şeyi erişilmeyecek kadar yüksekte değildir. 

bazen yıldızları süpürürsün, farkında olmadan, güneş kucağındadır, bilemezsin.
bir çocuk gözlerine bakar arkan dönüktür, ciğerinde kuruludur orkestra, duymazsın. 
koca bir sevdadır yaşamakta olduğun, anlamazsın. uçar gider, koşsan da tutamazsın.

Ya ümitsizsiniz, ya da ümit sizsiniz. Ya çaresizsiniz, ya da çare sizsiniz

Uçurtmalar rüzgar kuvvetiyle değil, bu kuvvete karşı uçtukları için yükselir.

Bir insanın yaşaması gereken her şeyi yaşa, dene!

Hızlı hızlı çıkmalısın o merdivenlerden!

Bundan yirmi yıl sonra yaptıkların değil yapamadıkların için üzüleceksin. Dolayısıyla halatları çöz. Güvenli limandan uzaklara yelken aç. Rüzgarı yakala, araştır, düşle, keşfet.

Küçük kapılardan girmeye çalışanlar, eğilmeye mecbur olurlar.

Hayatta en büyük eğlence başkasının yapamazsın dediğini yapmaktır


İyilik onun özünde var!

12 Haziran 2010 Cumartesi

hımm, hangisini seçsem?

senaryom bitti ya şimdi, yeni bir uğraş lazım bana. yeni bir heyecan, yeni bir hareket, yeni bir mutluluk lazım. kendimi zorlamam lazım, sıkılmamam lazım. şimdi de kitap yazma fikri girdi birden aklıma. iki düşünce arasında kaldım şuan. ya küçük küçük öykülerden toplama bir kitap olacak ya da aklımdaki bir karakteri anlatıcam. henüz karar verememekle beraber ana karakter hazır aslında ama, kararsızım hangi türde olacağı konusunda. haziran sonuna kadar netleştiririm muhtemelen. sonrasında da yazmaya başlarım. yapabilir miyim bilemiyorum, ama deneyeceğim. yazamazsam da çok dert değil hani. ama bence kesin yaparım (!) :)

bu gün 'en' günüm

günlerdir uykuya hasret oluşumdan ve gece de sabaha karşı uyuyabilişimden kaynaklıdır ki pek bi suratsız kalktım yataktan. hem de çalan telefondan ötürü. ısrarla çalıyor, ısrarla açmıyorum. yok ama karşı taraftaki kafasına koymuş bir kere; beni uyandıracak. gayet sinirli bir şekilde telefonu açıyorum ama karşı tarafın 'aybikem' deyişinden sonra istem dışı gülümsemeye başladım. Alkandı arayan Alkannnnnnnnnnnnnnn. Allahımm nasıl özlemişim onu. suratsızlığım yerini birden muhteşem bir tebessüme bırakıyor bu sırada. Annem şaşkınlıkla suratıma bakıyor; ben sevinçten adeta yerimde duramıyorum. 1 saat sonra Alkan ve Özgür bize geliyor. bahçede sıcacık güneşle beraber mis gibi bir kahvaltı yapıyoruz. tam 1 yıldır görmemişim Alkanı. özlemim öyle böyle değil. kahvaltımızın sonuna doğru Damla da katılıyor aramıza. yolda başına gelen komik talihsizlikten ötürü biraz rötarlı gelebiliyor ama olsun sonunda yanımıza. konuşacak çok şey birikmiş. neler neler. alakalı alakasız her şeyden bahsediyoruz. özlemişiz yahu. söz veriyoruz bir daha arayı asla bu kadar açmamaya. necoya da kızgınız tabi azcık, gelmedi çünkü. bunu ayrıca konuşcaz zaten, öyle kestirip atamazsınız hanımefendi.

insanın uzun bir süre yediğin içtiğin ayrı gitmeyen, sabahtan akşama beraber olduğun insanlarla çeşitli nedenlerden dolayı görüşememesi üzücü oluyor. hele ki bunlar çok sevdiğin kişiler olursa. o dengeyi iyi kurmak gerekiyor, herkese vakit ayırabilmek falan. bunu bu gün bir kez daha anladım. ve bu dengeyi tutturacağım, tutturacağız. bol bol eskilerden konuştuk, eskiyi özledik. ovid i özledik. tenis oynamayı, sabahın 7sinde bahçede kahvaltı yapmayı özledik, saçmalıklarımızı, birlik beraberliğimizi özledik. zaten insan yeter ki özlemek istesin. her şeyi özlüyebiliyor o zaman. bizzat kendimden biliyorum. bir şeyleri hatırlamak bile özlemektir aslında.

uzun zaman sonra geçirdiğim en güzel cumartesi sabahıydı, en güzel kahvaltı, en tatlı sohbet, en özlediklerimdi, en sevdiklerimdi yanımda. bu gün benim 'en' günüm. en uykusuz, en suratsız ve en isteksiz açtığım telefonumun en mutlu, en huzurlu ve en heyecanlı kapanışıyla son bulan.

en çok da Alkan'a teşekkür ediyorum.

bora bora


şuan olmak istediğim tek yer. 'bora bora adası' ahh. huzur yahu burası, şimdi orada olsam başka ne isterim ki? bir de yanında sevgilinde olursa tamam işte. asla geriye falan dönme. hayatımın sonuna kadar orada yaşayabilirim, net.






      

the and

uzun zamandır beklemekteydim; sabırsızlıkla, heyecanla, mutlulukla, korkuyla, acaba ile dolu bir sürü soru eşliğinde..

ama hepsi bitti, geçti, gitti.
rahatlamışlığın vermiş olduğu tarifsiz bir his var şuan içimde.

mutluyum; bitti
heyecanlıyım; asıl şimdi başlıyor
şaşkınım; yapacağımı düşünmemiştim
korkmuyorum; çünkü başardım

evet daha da merak ettirmeyeceğim; bittii. senaryom bitti. daha öncede bahsetmiştim zaten, kısacık da olsa söylemiştim. ve şuan son noktaya geldim, hatta noktayı koydum. çocukluk hayalimdi bu benim; bir sinema filmi yazmak. ve başardım. iyi ya da kötü. güzel ya da çirkin. beğenilir ya da beğenilmez (!) -ki gerçekten güzel oldu. insanın hayalini kurduğunda bile gözlerinin içinin parladığı bir olayın gerçeklik kazanması inanılmaz hoş. hatta hoş kelimesinin yetersiz kalacağı kadar görkemli, ışıltılı, mükemmel..
bundan sonrası ne olur çok net değil. ama benim için önemli olan bunu başarmaktı ve ben bunu yaptım. kendimi çok mutlu ettim. şimdi merak falan da ediyorsunuz tabi ama onun da bir sırası var. tanıdığım en tembel ve üşengeç insanlardan biri olan 'ben' en kısa zamanda buraya yazacağım. söz veriyorum, yazacağım.

9 Haziran 2010 Çarşamba

Hotel california

http://fizy.com/#s/102yxe  dinletin, mutlaka.



Hotel California şarkısını duymayan, bilmeyen var mı? Hakkında yazı yazılmayı belki de en çok bu şarkı hak ediyor. Çok araştırdım, sordum soruşturdum. Bir sürü hikaye dinledim bu şarkıyla alakalı. Ama büyük bir çoğunluğun hem fikir olduğu hikayesini paylaşmak istedim sizinle. 

"1969 yazında hikayenin kahramanı olan adam uzun bi seyahate çıkar ve yolu California dan geçerken dinlenmek için hotel california yı bulur. ufak sevimli bir oteldir. sıcak bi havası vardır. bir odaya yerleştirirler. oteldeki ikinci gününde odasının hemen yanındaki odada kalan kızla tanışır. arkadaş olurlar. birlikte gezmeğe başlarlar. çok fazla zaman geçmeden birbirlerine aşık olurlar ve tatili hotel californiada birlikte geçirmeye karar verirler. çok severler birbirlerini, bütün bir yaz hep beraberdirler. otelin sıcak insanları, sevimliliği sadeliği onları çok etkilemiştir... 
unutamayacakları bir yaz yaşarlar, bir sevgi yaşarlar..  Yazın bitiminde bi karar vermek zorundalardır ayrılık için. Ve şöyle derler; Eğer 1 sene sonra birbirimizi unutmaz ve yine bu kadar çok sevecek olursak, gelecek yazın ilk gününde (tanıştıkları günü kastederek) otel californiada buluşcağız diye sözleşirler. O zamana kadar birbirlerini hiç aramayacaklardır. (bu aşk bir yaz aşkımı yoksa gerçek bi aşkmı anlamak için yaparlar bunu) -(eagles hikayenin buıraya kadar olanını yaşadıkları günleri otelin güzelliğini kasabanın sadeliğini anlatr şarkısında genel olarak..)
Tam 1 sene geçmiştir.. Adam sözleştikleri gibi 1 sene sonra otelde buluşmak için yola çıkar. tanıştıkları ilk gündür o gün.  yol uzundur bitmek bilmez adam için. ve sonunda californiaya varır... otelin oraya gildiğinde kapkara bi bina bulur. otel dün yanmıştır...
sevdiği adamla buluşmak için 1 gün önceden otele gelen kız gece çıkan yangında ölür... adam otele gelirken sevdiği kızla bir ömür yaşamayı, birlikte olmayı düşünürken, onu bir ömür kaybeder."

"Hotel california" dediğimiz o muhteşem şarkı çıkar ortaya, sonrasında..


Ben ne zaman bu şarkıyı dinlesem aklıma hemen bu hikaye gelir. Benim için çok özel, çok ayrı o yüzden. gerçek aşkın hayalini kurarak yola çıkan gencecik iki heyecanlı kalbin karşılaşabileceği en kötü finalle noktalanan, buram buram 'aşk' kokan bu hikaye.  onlar için çok daha farklı sonlar hayal edebilirim tabi ama, o zaman bu şarkı benim için bu kadar özel ve duygusal olmayabilirdi. hatta hiç olmazdı, net. evet seviyorum bu şarkıyı, hem de çok seviyorum. Eagles'in en güzel şarkılarından. benim en sevdiğim şarkısı hatta. 

Umarım bahsedilen bu iki tatlı, gencecik kalpler öteki hayatta birbirlerine kavuşmuşlardır, umarım çok mutlu olmuşlardır.. Birbirlerini hiç kaybetmeden, ellerini hiç bırakmadan, acı çekmeden, huzurla, mutlulukla.. 





6 Haziran 2010 Pazar

adı çok önemli değil 'o'

sadece bir isim. sürekli karşıma çıkan, her yerde, her fırsatta, her ortamda. mutlaka telafuz etmek zorunda bırakıldığım ya da bana bir yerlerden sürekli kendini gösteren. bilmiyorum neden böyle ama şu sıralar o kadar gözümün önündeki. baktığım her yerde, görmek istemediğim her ortamda, okumak istemediğim her yazıda. inadına, beni üzmek istercesine, dalga geçer gibi gözümün önümde. sanki biri dalga geçiyor benimle. çok can sıkıcı olmaya başladı ama bu durum. ben hatırlamak istemedikçe daha da gösteriyor kendini, çok büyük ustalıkla. öyle yerlerde karşıma çıkıyor ki. yok artık dedirten cinsten. geçen gün mesela; tanıştırıldığım birinin adı, yanağını okşadığım ufaklığın ismi, face de ekleme talebi yollayanın ismi, dakika geçmeden dürtme geliyor bir başka adaştan. sonrasında biri bana birini anlatıyor ve o lanet soruyu soruyorum 'adı ne' diye  ve evet yine onun adı. şimdi nasıl aklıma gelmesin "o". her fırsatta karşımda iste, istemesem de gözümün önünde bitiveriyor. az önce yine çok berbat bir tesadüf olarak nefesimi kesti. üzüyorsun ama beni. çıkma karşıma n'olur çıkma. olma, biraz olma.

5 Haziran 2010 Cumartesi

Özür dilerim

Yüzüne söyleyemedim bunu ama aslında ben seni üzmeyi hiç istemedim. bazen istemediğimiz şeyler olabiliyor, sonunu kestiremediğimiz falan. Ben de böyle olacağını hiç düşünmemiştim aslında; seni bu kadar üzeceğimi, sonrasında benim de bu kadar üzüleceğimi. Herşey için çok özür dilerim. Tertemiz kalbine ve sana çok zarar verdim, umarım beni affedersin. Yaptığım her şey için özür dilerim. 

her ay yoklayan pis ağrı

Nedir biz kızların her ay bu berbat  karın ağrılarını çekiyor olmamız. Evet tahmin edildiği üzere ben yine o günlerden birini yaşıyorum. Beraberindeki karın ağrısı ve huysuzluklarımla.  İstem dışı sinirli oluyorum fazlaca, ters cevaplar, sıkıntılar.. çekilmez biri oluyorum kabul. Ama ben napiim ki, yaratılışımız böyle.  Fizyolojik bir olay sonuçta. böyle durumlarda herkesin bizi alttan almasını bekliyorum, anlayışlı olun azcık. Bu zamanlarda en iyi kurtarıcım “majezik “. Ama şuan majezik bile bir işe yaramıyor, sanırım az önce ağrıdan ölebilirdim. O derece yani, düşünün. Bir de duygusallık çöküyor bu regl dönemlerinde. En yapılması gerekli olan duygusal bir film, bol çikolata ve sıcak su torbası. İşte bu üçlüye bayılıyorum bu dönemlerde. Aa bir de anlayışlı bir sevgili varsa yanınızda -ki bu çok zordur. hani şöyle sarılıp birlikte filmi izleyebileceğiniz sıcak bir kucak, anlayışlı, her dediğinize tamam diyen falan o zaman işimiz baya kolaydır aslında ama böyle bir adam yok, çok net yok.  Varsa da çoktan başkalarının olmuştur artık. Napalım böyle zamanlarda durumu kabullenmek(!) şart .  her neyse konudan sapmamak lazım. Sabah o berbat ağrıyla uyandım ve uzunca bir süre daha devam edecek biliyorum. Hatta baya kızgınım bu olaya. Ağrımın fazlalığından ötürü İzmit’e gidişimi bile 1 hafta ertelemek zorunda kaldım. Pis ağrı, senin yüzünden bu güzel cumartesi günü eve tıkıldım. Oldu mu şimdi hiç bu, yazıklar olsun sana. Hafta sonumu mahveden beni 2 gün eve hapsolmaya mahkum tutan bu ağrıyı kınıyor ve şiddetle geçmesini bekliyorum.  Şimdi ne mi yapıcam; sıcak su torbam kucağımda güzel bir film izleyeceğim. Yapılacak çok şey var ama yok. Ağrıdan dolayı yok, Kaan sezyumun da dediği gibi “var ama yok” .