29 Ocak 2010 Cuma

evetler hayıra dönüşünce...

Küçüklükten beri biraz tuhafımdır, hep uç isteklerim falan da olmuştur şımarıklığımdan ötürü değişiğimdir yani biraz. tamam kabul ediyorum hala da öyleyim ama ne var ki bunda?? biraz fazla şımartarak büyüttüler beni, hayır kelimesini nerdeyse hiç duymamıştım, hayırı bilmezdim, hep evetti, her şey hep evetti.  istediğim her şey hemen oluverirdi, ağzımdan çıkacak tek kelimeye bakardı herkes, ben bişiler istesem de onlar yapsa.  bi keresinde saat gecenin 2si ağlayarak uyanmışım 3 yaşında falanmışım o zamanlar, zaten çok ağlayan mızmız bi çocukmuşum (annem ve herkes sık sık hatırlatır bunu bana) vargücümle ağlıyomuşum ama ne istediğimi de söylemiyomuşum falan,  neyse o kadar ağlamışım ki üst kattan büyükbabam uyanıp gelmiş sesime.  bir de kızmış annemlere nasıl benim kızımı ağlatırsınız diye, sormuş bana kızım n’oldu neden ağlıyosun bende anlatmışım gofret ve m.suyu istiyorum diye, evde de varmış tesadüfen annem getirip vermiş ama bu kez daha da yüksek bi sesle ağlamaya devam etmişim hayır ben çilekli gofret ve portakallı m.suyu istiyorum diye (bana bi çocuk bunu yapsa asla tahammül edemezdim heralde) benim canım büyükbabam almış beni omzuna ve evimizin yakınında olan marketin sahibinin evine gitmiş bir güzel de açtırmış adama o saatte gecenin 2sinde marketi ve bana çilekli gofret ve portakal suyu almış.  ben sakinleşip eve gelmişim annem falan kızgın tabi haklı olarak, hadi demiş ye şunları ve uyuyalım artık.  ve ben "hayır zaten ben bunları şimdi yemiycektim ki sabah yiycektim"  diyerek yatıp uyumuşum.  yani bu kadar şımarık bi veletmişim.  her dediği yapılan ekstra şımartılarak büyütülmüşüm. Bunun tam tersi hayal kırıklığı yaşadığım bi örnek de var aslında, hatta hiç unutamadığım bir örnek.  ilkokula yenı başladığım günlerdi, derste canım sıkılmış kalktım ayağa sınıftan çıkıyorum  öğretmenim geldi yanıma “nereye” dedi, bende gayet rahat bi şekilde “canım sıkıldı, oyun oynamaya gidiyorum “ dedim. Öğretmenimim tatlı-sert bi ses tonuyla “burası okul ve burada ders yapılır zil çalana kadar hiçbir yere gidemesin “ dedi, çok kızmıştım  bu yaşıma kadar herdediği olan ben, istediği her şeyi o an yapan ben  biri tarafından engellendim.  neyse bi şekilde çıkış saati geldi servisime bindim ve eve geldim, suratım 5 karış tabi gayet kızgınım öğretmenime.  büyükbabam geldi yanıma oda fark etti tabi benim bişilere kızdığımı üzüldüğümü, anlattım ona olanı biteni her şeyi bütün kızgınlığımla bütün öfkemle…o da anladı tabi aslında bana karşı sergiledikleri bu tutumun yanlış olduğunu, sonuçta karşıma çıkan herkes benim her istediğimi yapmayacak ki, herşey hep benim istediğim gibi olmayacak ki, her şey hep evet olmayacak ki, dışarıda ki hayat benim evimdeki gibi tozpembe değil ki… anlattı bana o zamanlar güzelce her şeyi, çocuğum tabi küçüğüm o zamanlar anlam veremedim onun konuşmalarına, tamam dedim ama anladığımdan değil öylesine işte…sonra büyüdükçe hayırlarla daha da tanışır oldum, baya bir dahil oldular hayatıma, etrafımdakiler baya bir içli dışlı yaptılar beni hayırlarla.  öğrettiler her zaman her şeyin benim istediğim gibi olamayacağını, evde her şey evetti dünyanın merkezi bendim adeta ama dışarıda o kocaman dünyanın içinde küçücük bi zavallıdan farklı değiliz ki hiçbirimiz… sonra zamanla üzüntü kelimeside eklendi öğrendiklerime... yalanlar, aldatmacalar, güvenememek, özlemler, keşkeler….
lugatımı baya bi genişletti şu dış dünya… ilk başta sevmedim bu hayırlarda dolu dünyayı ama sonra zaman geçtikçe alıştım, hatta baya bi alıştım.  zorluklar çıktıkça karşına herşey istediğin gibi olmayınca hayatta daha da olunlaşıyomuşsun falan. o yaşadığın tozpembe hayattan çıkıp içinde siyah ve grilerinde bulunduğu hayata alışıyosun bir şekilde... alışmak zorundasın yani  en azından deniyosun ama öğreniyosun da hayatı baya büyüyorsun...
pembelerin yerini siyahlar, mutluluğun yerini üzüntüler, evetlerin yerini hayırlar alıyor belki çoğu zaman ama yine de yaşadığın çok çok güzel günlerde yok değil hani..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder