12 Ağustos 2010 Perşembe

katlanmak

'mecburiyet denen hadisenin sabir zorlayici bir getirisidir. bazi kisilere, bazen de bazi olaylara ve bunlarin varligina dayanabilmek, kaldirabilmek anlamina gelir. ses cikarmak birseyler yapmak buna bir son vermek istersiniz ama maalesef engeller vardir gerçekleşmez  bu istekleriniz. bazen bu hayat bile olabilir, bazen de sadece sevgiliden ayri gecen her saniyedir.' kelime anlamı budur aslında. aslına bakılırsa da antipatik bir kelimedir, sevilmez. zorakilik vardır, mecburi bir durum söz konusudur. yapmak istemediğin herhangi bir olay, durum ya da kişiye bir şeylerden ötürü tahammül söz konusudur. -ki bu yüzden sevilmez.  düşündüm mesela, ben nelere katlanmak zorundayım. hangi durumlara, olaylara, vs. herkesin mutlaka sevmediği bir akrabası vardır, ailevi sorumluluklardan, kan bağından ve gereklilikten ötürü mecburdur ona katlanmaya. bizde de var öyle biri, hiç haz etmediğim; tanıdığım en gereksiz insan, yüzünü bile görmek istemediğim ama zaman zaman kapımızı çalan ve mutlaka güler yüz göstermeye mecbur kılındığım ve o çirkin ses tonunu dinleme eziyetine maruz kaldığım. ya da işlerimiz; sevmediğimiz yöneticiler, iş arkadaşları.. ya da en yakınımızın kız-erkek arkadaşları. mutlaka hepimiz şöyle demişizdir 'şuna var ya sırf senin yüzünden katlanıyorum, arada sen olmasan yüzüne bakmam' demedik mi bunu? dedik, en azından ben dedim. birileri yüzünden birilerine katlanmak kötü, çirkin. yapmacık oluyorsun, kendin olmuyorsun ki. belki birileri yüzünden bana katlananlar da vardır, olamaz mı? olabilir. öyle işte, aklıma geldi birden. katlanılmayacak durumları, olayları ya da kişileri neden çekmek zorunda bırakıldığımız. aslına bakılırsa buraya yazmıyorum ama benim katlanamadığım çokk şey var. şimdi burada isim verip kimseleri deşifre etmem ama, katlanamıyorum ki napiim. zorla mı? değil. değil işte. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder