23 Temmuz 2015 Perşembe

anlamsız

bazen çok kızıyorum kendime. iyi niyetime. kötüyü ısrarla görmeyişime, görmek istemememe.
pembe çerçeveli gözlüklerimden vazgeçemiyorum bir türlü. 
bana istediği kadar kötülüğü dokunsun bir kişinin, güç durumda olduğunda ilk yanında olan oluyorum yine. arkamdan konuştuklarını, hakkımda konuştuğu yalan-yanlış şeylere rağmen susuyorum. konuşsam aslında, bir bilsem söylediklerimi, bir açsam ben de ağzımı.. ama ben değilim o, olamadım ki öyle kötü niyetli, içim dışım bir benim. herkesle ilgili hep iyi düşündüm, hep iyi olsun istedim. yine öyle olsun istiyorum.
nasıl bu kadar kötü olabilmiş insanlar anlayamıyorum. hırs mı bu? ego mu bu? ne bu?
herkes birbirini geçme peşinde, her ne pahada olursa olsun. 
halbuki bilseler en güzel yarışın kendi içinde olduğunu. başkasının başarısıyla da mutlu olunabileceğini. 
psikoloji dersinde hocam çok güzel bir örnek vermişti, çok sevmiştim ve o gün bu gündür hep anlatırım bu örneği.
bir öğrenci, çok başarılı ve kimsenin onu geçmesine tahammülü yok. 

Öğretmen eline bir parça tebeşir aldı ve yere 15 cm. uzunluğunda bir çizgi çekti, öğrenciye bakarak,
“Bu çizgiyi nasıl kısaltırsın?” dedi.
Öğrenci bir süre bu çizgiyi inceleyip içinde çizgiyi birçok parçaya bölmek de olan birkaç yanıt verdi.
Öğretmen, yanıtları kabul etmedi ve yere ilkinden daha uzun bir çizgi çekti.
“Şimdi birinci çizgi nasıl görünüyor?” diye sordu
Öğrenci utana sıkıla,
“Daha kısa” diyerek başını öne eğdi.
Öğretmen bu yanıt üzerine öğrencisine unutmaması gereken şu öğüdünü verdi:
- Bilgini ve yeteneklerini artırarak kendi çizgini uzatman, rakibinin çizgisini bölmeye çalışmandan daha iyidir . . .

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder